anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 24  
»Bugün 388  
»Toplam 14035453  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.144.154.208
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

YANLIŞ BİLİNEN ATASÖZLERİ VE DOĞRULARI

İsmet KADIOĞLU

04 Ocak 2018, 23:19

İsmet KADIOĞLU

YANLIŞ BİLİNEN ATASÖZLERİ VE DOĞRULARI

 

Günlük hayatımızın konuşma dilinde, anlatmak istediğimiz konuları daha iyi anlatmak ve anlamı güçlendirmek için, birçok atasözü ve deyim kullanırız. Kullandığımız bu sözleri ve deyimleri yanlış kullanıyor olabilir miyiz? Siz atasözleri ve deyimleri, konuşurken hatta yazarken yanlış kullanıyor musunuz acaba? İşte bu bazı sözlerin aslı nedir ve biz nasıl kullanıyoruz? Değişik bulduğum bu konuda bildiklerim ve derlediklerimle, yanlışları düzeltme adına, sizlerle paylaşmak istedim.

 

“Güzel Bakmak Sevaptır”

 

“Güzele bakmak sevaptır” deriz değil mi? Bu söz bu şekliyle yanlış kullanılıyor. Doğrusu; “Güzel bakmak sevaptır” olacak. “Güzel bakmak sevaptır” deyiminin gerçek olmayan bu ifade şekli, gerçek anlamdan uzak ve her ortamda kullanılamayacak ifade. “Güzel bakmak sevaptır”; tabi güzel bakmak mantıklı olan, sevabından da bahsedilir. İnsana, mahremiyeti olan birine bakmada, sevap hanesinden bahsetmek olmaz. Yani sevap hanesine yazılamaz. Güzel bakmanın sevap hanesine yazılabileceği doğrusu.

 

“Sus Küçüğün Söz Büyüğün”

 

“Su küçüğün, söz büyüğün” ya da “Sus küçüğün, söz büyüğün.” Bu sözde,  “Su küçüğün söz büyüğün” değil; doğrusu “Sus küçüğün söz büyüğün” diyemiyoruz. Zira bu sözün, her iki anlamda değişik zamanlarda kullanılmış olduğunu görüyoruz. Farklı kaynaklar her ikisini de ele alıp, her iki ifadeyi de doğrulamaktadır.

 

“Su küçüğün, söz büyüğün” de; suyun önce küçüklere ikram edilmesi ifade ediliyor. Küçüklerin susuzluğa daha az dayanaksız olduğunu düşündüğümüzden atasözü düşünülmeden bu şekliyle kabul görmüş olabilir. Bu sözü Oğuz Türkçesi’nde “Söz ulunun su kiçinin” (Kiçi: Küçük)şeklinde kaydedilmiştir. Ahmed Vefik Paşa’nın Müntehabat-ı Durup-ı Emsal eserinde ise, “Su küçüğün, söz büyüğün (Söz büyüğün sus küçüğün)” şeklinde geçmektedir.

 

Mehmet Akif Ersoy’un Safahat eserindeki “Dirvas” şiirinde bu atasözü şu şekildedir:

Der: Sus a çocuk, büyük dururken,

Söz sadır olur mu hiç küçükken?

 

Mehmet Akif, büyükler dururken küçüklere söz düşmez anlamında kullanmış. Özellikle öncelikli konuşmak büyüklere, susmak küçüklere aittir denmiş sanırım.

 

Cumhuriyet dönemi atasözleri ve deyimler sözlüklerinde bu atasözü; “Su küçüğün, söz ulunun”, “Su küçüğün, sofra büyüğün”, “Küçüğe su, büyüğe yol” gibi değişik şekilde kullanıldığını görüyoruz.

 

Genel anlamda; susmak, hizmet, su vermek, çok kişinin bulunduğu bir yerde önce su içmek, küçüklere ait. Sofra kurmak, yemeğe önce başlamak, konuşmaya önce başlamak büyüklere ait.

 

Bu atasözünden şunu anlıyoruz: Her şeyin bir sırası vardır; bu sıralama da yaşlarına, kültürlerine vb. özelliklerine göre yer alırlar.

 

Bu atasözünde ‘su’ ile ‘sus’ aynı anlama gelmemekle beraber anlam farklılığından dolayı söz hem, “Su küçüğün, sofra/ söz büyüğün” olarak, hem de, “Sus küçüğün, sofra/söz büyüğün” şeklinde kullanıldığını görüyoruz.

 

“Kısa Kes Aydın Abası Olsun”

 

“Kısa kes Aydın havası olsun” değil, doğrusu; “Kısa kes Aydın abası olsun.”

 
           “Kısa kes”den maksat, az ve öz konuş uyarısıdır. Zira çok dinlemek için iki kulağa, az konuşmak için de tek dile sahibiz denebilir. Fazla ve gereksiz tekrarlı konuşmalar yaparak karşımızdaki kişiyi rahatsız etmemek gerekir. 

 

Lafı uzatma, kısasını söyle demek istediğimizde “kısa kes Aydın havası olsun” deriz. Acaba neden böyle deriz, bir bakalım. Bunun için de ‘aba’  kelimesi üzerine bir duralım.

Abanın sözlüklerde kalın, kaba, kışlık kumaş türü… veya benzeri bir tanımı olduğunu görürüz. Aslında ‘aba’, genellikle deve tüyü veya dövme yünden elde edilen ilkel, dikişsiz, kalın kumaştır. İplik kullanımı yaşantımıza girene kadar giysilerimize aba kumaşı hâkimdi.

 

Aba’ genelde giysi türlerine verilen ad olarak da değerlendirilebilir. Yani, ceket, palto, pantolon, gömlek… gibi giysilerin adının ‘aba’ olduğu görülür. Ayrıca bu kumaştan yapılmış Ege bölgesinin efelerinin giydiği, yakasız ve uzun üstlüğe de aynı ad verilir. Yani ‘aba’ kumaş ismi ama, bu kumaştan yapılmış yakasız ve uzun üstlüğe de ‘aba’ adı verilir. ‘Aba’ kelimesi, değişik tür ve anlamlardaki deyimlerin doğmasına da sebep olmuştur. “Abayı yakmak”; sevdalanmak anlamında olmalıdır. Delikanlının paltosunu (abasını) sevdiği kızın evine yakın veya göreceği bir yerde, yarı yanık bırakmasına dayanır “abayı yakmak”. “Aba altından sopa göstermek”; çobanın eğitimli köpekleri ve eğitim için bir de yavrusu(enik) vardır. Çoban yemek yerken eğitimli köpekler, çoban karnını doyurmadan sıra kendilerine gelmeyeceğini bilir. Ama yavrusu(enik) bilmez ve çobanla birlikte sofraya oturmaya kalkar. Çoban da elindeki sopasını abasının altından bir iki kere gösterir. Enik bunu da anlamazsa sopayı yiyecektir.

 

“Vurun abalıya”; iplik ve dikiş makinesi günlük hayatımıza girmeye başlamasıyla ‘aba’ fakir fukaranın, köylünün giysisi olmuştur. Artık ‘aba’ giyen yoksul kişidir. Zengin suç işleyecek değil ya, suç yıkılır abalının üstüne.

 

Ölen birinin arkasından “abayı büründü de gitti” ağıtı yakıldığını da görüyoruz. Buradan da anlaşıyor ki, ‘aba’ kefen bezi yerine de kullanılıyormuş. Aydın efesi ve zeybek giysilerinden şalvar diz kapaklarına gelir ama diz kapaklarını örtmez. Onun için özellikle Aydın ve çevresinde “Kısa kes Aydın abası olsun” deyişi vardır. “Aydın abası” mı, “Aydın havası” mı?

 

Kısa kesilerek dikilen bu ‘aba’ giysisinin birçok sebebi ve görevi vardır; dağda bayırda, zaptiyeden daha hızlı olmak, ayrıca çalıya çaltıya takılmamak gerekir onun için kısa şalvar şarttır. Diğer efe zeybek giysilerinde aynı durum vardır.

 

“Aydın Abası Olsun”un Hikâyesi

 

Eskiden Balıkesir’de  çok güzel ‘aba’lar dokurlarmış. Hem dokunan kumaşın ismi ‘aba’, hem de bu ‘aba’dan dikilen ve şalvarın üstüne giyilen ceketin adı ‘aba’ imiş. ‘Aba’yı genellikle, fakir ve orta halli halk giyermiş. Daha varlıklı olanlar ise çuha giyerlermiş.

 

Balıkesir’e yolu düşen bir adam, ‘aba’ kumaşından bir elbiselik almış, memleketine götürmüş. Terzi, adamın ölçüsünü aldıktan sonra; bu ‘aba’ hem üstlük hem de şalvar dikmeye yetmez, deyince müşteri terziye bağırmış. Yahu nasıl yetmez nasıl çıkmaz? Etekleri “kısa kes aydın abası olsun”, demiş. Bu söz dilden dile dolaşır olmuş.

 

“Az söyle, sakın uzatma sözü,

Kısa kes de Aydın abası olsun.

Sözle anlaşılır insanın özü,

‘Kısa kes Aydın abası olsun’.”

 

Daha sonra bu söz “Aydın havası”na dönüşmüştür. Bu deyim, sözünü ya da yaptığı işini gereğinden fazla uzatanları ikaz etmek için kullanılır. Ve anlattıklarımıza göre bu sözün yanlış kullanım şekli “Kısa kes Aydın havası olsun” iken doğrusu “Kısa kes Aydın abası olsun”dur. 

 

Hoş kalın.

 

İsmet KADIOĞLU

Ekim 2017-Anamur

Bu haber 1767 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir