anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 17  
»Bugün 524  
»Toplam 14030942  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.143.168.172
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

İKİ GÜNDÜZ BİR GECE KÖYÜMDE

İsmet KADIOĞLU

23 Eyl?l 2014, 14:57

İsmet KADIOĞLU

            İKİ GÜNDÜZ BİR GECE KÖYÜMDE

 

Prof. Dr. Namık Açıkgöz, köşe yazılarını okuduğum takip ettiğim yazarlardan. Yazdığı bir yazı köyü ile ilgili. Ve başlık “Yarım Asır Sonra Köyümde.” Bu yazıdakilerle kendi köyümde yarım asır öncesi ve Ağustos 2014’dekileri bir karşılaştırmak istedim.

 

1962 yılında, Eylül ayı okul döneminden itibaren köyümden ayrıldım. Yaz ayları, kısa dönem üniversiteyi bitirene kadar köye ailemin yanına gittim. İş hayatıma başladıktan sonra da çok kısa sürelerle tatillerimde ve 1987 yılına kadar gittim. Annemin, köyden gübre getiren traktörle şehre gelirken, traktörün devrilmesi sonucu, hayatını kaybetmesi ile, babam da belli bir süre sonra Anamur’a gelip yerleşti ve köyle irtibatımız kesildi denecek seviyeye geldi.

 

Köyümüz, Anamur’un kuzeyinde “Anamur’un doğusu” ve Anamur’a ortalama 50 km. dir. Ortalama diyorum, köyün bir ucundan diğer ucuna yürüme mesafesi 7- 8 saatte gidilirdi. !962 yılında köy içinde ve Anamur’a yol yoktu. Sanırım, Malaklar köyünün 5-6 km üstünde bir yere kadar orman bir yol açmıştı.

 

Büyük ablam o tarihlerde evlendi ve Anamur’da oturan birine verildi. Düğünü yapıldı. O bahsettiğim yolun bitimine kadar, at sırtında gelinliği ile getirildi. Ondan sonrasında da cip geldi ve Anamur’a ciple götürüldü. Ebem (Babaannem) cipi ilk defa görmüş ve “bu ne yer ne içer” diye sorduğunu hatırlıyorum.

 

Bahsettiğim köyümüz Kükür Köyü, Toros dağlarının eteklerinde, çam ormanın içinde çok küçük çıkan su kaynaklarının her birinin başına 3-5 ev yapılmış ve 13 mahalleden oluşmaktadır. Çiçeklice, Kayabaşı, Belensazak, Akbaş, Kızılcakaya, Maşat, Hasanbükü ve Enişbükü, Sazak, Asmaca, Görpe, Karadere, Bakara ve Bulu şeklinde isimlendirilmiş 13 mahalle ve Kükür.

 

Benim köyden ayrıldım dediğim tarihlerde her mahallede ve her evde yaşayan insan mevcuttu. Genelde geçim kaynakları hayvancılık(davarcılık). Kışları köyde yazları da yaylada olunurdu. Köyde ilkokul bir yerde (Görpe’de) vardı. Okula gidip bitirenler davar gütmek için genelde ortaokula gitmezdi. Zira hayvancılık yapabilmek için insana ihtiyaç vardı. Davarları bir kişi, oğlakları bir başka kişi olmak üzere en az iki kişi otlatırdı.

 

Yol ve elektrik yoktu. Belki bazı evlerde gaz lambası ve 80’li yıllara doğru lüks dediğimiz aydınlanma cihazı vardı. Şimdiki ismiyle şömine, bizim bildiğimiz ocaklık, evin bir köşesinde ev yapılırken evin içinde bacasıyla birlikte yapılırdı. Isınma için, ocaklıkta meşe ve çam odunları yakılır ve aydınlanma için de odunun üzerinde çıra yakılırdı.

 

Yol, Orman İşletmesinin, kesim yapıldığı zaman ağaçları getirmek için, orman yolu olarak kısım kısım yapılmasıyla, çok sonraları, bazı mahallelerin yakın yerlerine gelmiş oldu. Tabi ki toprak yol. Bu yollarda da kamyonlar ağaç çektiği için, kamyon izlerinden dolayı, taksilerin çıkması oldukça zor şartlarda olurdu. Elektrik, yanlış hatırlamıyorsam, Özal dönemlerinde geldi. Asfalt, köyün yukarı tarafından bir miktar aşağı tarafından da bir miktar olmak üzere 2005 yılından sonra yapıldı. O da yarım yolunmuş tavuk gibi bozuk durumda.

 

Köyümün bir mahallesi olan ve benim yaşadığım Hasanbükü(Enişbükün)den bahsedeceğim. Toros dağlarının eteklerinden, başka bir ifadeyle B.k Durukmaz diye adlandırdığımız dağ yamaçlarından küçük su kaynaklarının oluşturduğu dere Hasanbükünden geçer. Bu derede  dinamit atar böğede dalar ellerimizde balıkları çekerdik. Ya da tespih giliği dediğimiz tespih ağacının meyvesiyle balığı zehirler avlardık. Kazan böğette yüzmeyi ilkokula gitmeden öğrenmiştim. Bu derenin biraz yukarısından arkla, su getirip, su altı dediğimiz ve darı ektiğimiz tarlamız sulanırdı. O dere kenarına sıralı şekilde yığma duvarla yani taşla yapılmış evler vardı. En aşağıda bizim ev, sonra büyük amcam ve bitişiğinde oğlu Emin ağanın evi, sonra Yaşar amcamın evi ve daha sonra İkizlerin evi(Çoban Osman Dayı, yani Osman Toprak ve onun oğlu Ali Toprak, sonradan bekçi Ali adını alacak) vardı.

 

Hasanbükündeki bu evlerden, bizim evde 8 kardeş, ebem, anne baba olmak üzere 11 kişi yaşamaktaydı. Osman amcamlarda, 6 çocuk anne baba, Yaşar amcamlarda 7 çocuk anne baba, Çoban Osman dayılarda da 4 çocuk anne baba ve Ali toprak ve onun da en az 6 çocuğu. Daha sonrası Emin Ağanın 12 çocuğu oldu ve bunların hepsi birlikte bu derenin kenarında birlikte olup yaşayıp büyüdük.

 

Dere deyince biraz ondan bahsedelim. Bu derenin hemen kenarlarına evler yapılmış. Köyün biraz yukarı mahallelerine gidiş yolu(yürüme yolu, şimdilerde asfalt olmayan araba yolu olmuş)  vardı. O yolla bizim eve sanırım %60 meyilli yolla inilir. Şimdi hâlâ öyle. Evlerin olduğu yerlerde güneş saat 3’ten sonra gider. Bahsettiğim tahmini meyil daha yukarılarda sanki 80- 90 derece açıyla herhalde Torosların 1000 metre yükseklikteki tepelerine ulaşıyorsun. Derede, şu anda telefon çekmiyor. O zaman zaten hiçbir yerde telefon yoktu.

 

Namık Hocam, yarım asır sonra köyüne gelmiş ve köyünden bahsederken gelişmiş halini görmüş ve onlardan bahsediyor. Köyde sanayi gelişmiş ve kirliliğinden bahsediyor. Artık köylerde at, eşek ve develerin kalmadığını; bunların yerlerini, 3 tekerlekli ve kasalı “Rus Motorları”nın, traktörlerin, taksilerin ve minibüslerin aldığı görülüyor ve köyüme bilgisayarımla döndüm diyor.

 

İşte ben de köyüme, çocukluğumu geçirdiğim ve en çok 45, 50 kişinin yaşadığı küçücük mahalleme koltuğumun altında bilgisayarımla 29 Ağustos 2014 Cuma günü gittim. Maalesef mahallede hiç kimse yoktu, bilgisayarım da çekmedi. Sadece Çoban Osman Dayının torunu tek başına kurbanlık birkaç davar beslemek üzere yaşıyor olduğunu duydum, kendimde görmedim.

 

Babamın evi dış görünüşü yıkık değildi. Tahtadan yapılmış evin önündeki anamın ekmek attığı dış ocaklık kapısı yarım açıktı. Ocağın hemen yanındaki kaplarını koymak için yapılmış tahta dolabının kapağını açtım. Bakırdan tencere ve kapağı duruyordu, elimle kapağı kaldırdım, içinde kıvrım kıvrım kıvrılmış boz bir yılan gördüm ve hemen kapattım. Evin içine girdim, terkedilmiş bir çamaşır makinası ortada ve bir buzdolabından başka, evin üstü toprakla yapıldığı için bütün topraklar evin içindeki tahtanın üstüne dökülmüş, ev yakında göçecek görüntüdeydi. Oda denirse, öbür odasına baktım bir yarasa havada uçmakta. Ve terk edilmiş ev. Evin önündeki tarlada (tarla olmaktan çıkmış hali var tabi) eskiden dikilmiş ama susuz ve bakımsızlıktan çok az ve kaliteli olmayan elma ağaçları terk edilmişliğin hüznü içerisinde bana bize niçin bakmıyorsunuz bakışlarıyla gözyaşlarının yağmur damlaları gibi aktığını gördüm ve resimlerini çekip bende üzgün bir şekilde gözlerim dolu oradan ayrıldım.

 

Babamın evinin hemen yanındaki Osman Amcamın ve oğlu Emin Ağanın evleri dış görüntüsü itibarıyla yıkılmış gibiydiler. Amcamın evinin kapıları açık ya da yoktu. Belki de birileri sökmüşlerdi. Onun yanında Yaşar Amcamın evi tamamen değil ama yıkılmış durumdaydı. Eve çıkmak için dıştan yapılmış ağaçtan merdiven bile yoktu ve artık evin içi varsa tabi çıkılamaz olmuştu. Daha ilerde Çoban Dayının evine vardığımda evin tek bir cephesinin kaldığını diğer duvarlarının yıkıldığını, o kalan cephenin de ortası delik bir duvardı, resmini çekip, gözlerim sulu bir şekilde pınar olmadan ayrıldım. Enişbükünde Kadı Dayım, Ali Özkan(Kara Jandarma) ve dere kenarından daha yukarda Ali Toprak vardı, oraya geçtim. 7 Kasım 2013 günü kaybettiğimiz, babamın mezarını yaptırmıştım onu bir ziyaret edip, Fatiha mı okuyup dayımın evine gittim.

 

Dayımın karısı, Fadime nenem Allah razı olsun süt doğramaç ve bazlama, börekle beni bir gün besledi. Ve ikinci günü sanayileşmemiş, Rus motorsuz, kimsesiz kalmış, bizi niçin terk ettiniz sitemleriyle, gözleri dolu bakışlarla, beni seyreden, nasırlı ellerle yapılmış, emek ürünü, harabeye dönmüş eserlerin, arkamda kaldığına şahit oldum.

 

Hoşça kal Hasanbükü(Kükür).

 

İsmet KADIOĞLU

Eylül-2014

Bu haber 1817 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir