anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 22  
»Bugün 432  
»Toplam 14037112  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.149.234.141
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

HOCA AHMET YESEVİ'DE TÜRKÇE SEVGİSİ

Osman BAŞ

05 Temmuz 2019, 19:46

Osman BAŞ

HOCA AHMET YESEVİ’DE TÜRKÇE SEVGİSİ

            XII. asırda Türkistan’da yaşayan, Hazret-i Türkistan Ahmet Yesevî bir büyük ahlâk, aşk ve irfan adamı, bir Allah dostudur. Türk Kültür tarihimizde önemli şahsiyetlerinden birisidir. O, sadece Yusuf Hemeddânî Hazretlerinin gönlünde yaktığı İslamın aşk ve irfan kıvılcımını kendinden sonraki taliplere aktarmakla kalmamış, yetiştirdiği aksiyoner alperenleri Asya’nın bir ucundan Avrupa içlerine kadar göndererek insanlara adalet, tevazu, birlik ve dirlik düşüncesini telkin etmiştir.

            Yesevî Hazretleri, dönemin din ve kültür dili olan Arapça ve Farsça yerine, anadili Türkçeyi kullanmış, Türkçeyi bir ilim, aşk ve irfan dili hâline getirmiştir. Sohbetlerinde ve nutk etmiş olduğu hikmetlerinde ana dili Türkçeyi kullanarak geniş kitleleri etkileyen ilk Türk mutasavvıfı odur. Bugün geniş bir coğrafyada konuşulup yazılıp edebî bir Türkçeden söz ediliyorsa banisi Ulu Pir Ahmed Yesevî’dir.

 

            Diğer taraftan Ahmed Yesevî kendi zamanında İslamın çizgi dışına çıkan ve umumi olarak râfizilik, zındıklık ve mülhidlik olarak nitelendirebileceğimiz sünni karşıtı akım ve yollara karşı Kur’ân ve sünnet bayrağını açan kişidir. O, Kur’ân’ın tanımlayıp Hz. Peygamberin uyguladığı ve telkin ettiği gerçek İslamı halka anlatan bir mana insanı, Kur’ân’ın aşk ve irfana dayalı yorumcusudur. Nitekim Ahmet Yesevî deyince biz Hz. Peygamber’in yaşadığı İslamı ana diliyle, herkesin anlayabileceği Türkçe ile anlatan ilk Türk Mutasavvıfını ve yetiştirdiği aksiyoner alperenlerle İslamın tevhit ve adalet nurunu cihana yaymak için çalışan bir gurup serdengeçtiyi hatırlatmaktayız.  Hazret-i Türkistan sadece bizim milletimiz için değil, vaz’ ettiği mesajlarıyla da evrensel bir değerdir. Nitekim onun adına izafe edilen Yesevilik yolu esasen İslamın Türkçe yorumundan başka bir şey değildir. Cenab-ı Hak, Peygamber (a.s.) ve varlık sevgisini gönülde toplayan bu abide şahsiyet, aşk ve irfanın, samimiyetin, hoşgörünün insana saygı ve sevginin derinleşme ve genişlemenin bir sembolüdür. (Yıldız, 2016, 6)

 

Vefatının 850. yıldönümü nedeniyle 2016 yılı UNESCO tarafından Hoca Ahmed Yesevî yılı ilan edilmiştir. 2016 yılında Ulusal ve Uluslararası tanıtımlar yapılacaktır.

 

Yönetim Kurulu başkanlığını yaptığım Dünya Yazarlar ve Aydınlar Derneği olarak bu tanıtımda bizde üzerimize düşeni yerine getireceğiz. Yapacağımız çalışmalardan bir örnek vermem gerekirse 2016 yılında yapmayı planladığımız 2.Türkiye Edebiyat Dergileri Kongresini “ Edebiyatımızda Hoca Ahmed Yesevî” adıyla gerçekleştireceğiz.

 

İslamiyet’ten sonraki Türk edebiyatında, millî ruhu ve millî zevki anlayabilmek için en çok tetkike lâyık bir devir, halk lisanını ve halk veznini kullanmak suretiyle geniş bir kitleye hitabetmiş ve eserleri asırlarca yaşamış büyük mutasavvıflar devridir.

 

Bilindiği üzere; Türkler, başkaları gibi kılıç kuvvetiyle değil, sırf kendi arzularıyla kabul ettikleri İslamiyeti az zamanda benimsediler ve Müslüman Türkler, henüz İslamiyet dairesine girmemiş yahut girip de onun akideleri ve esasları ile layıkıyla uyuşamamış kardeşleri arasında din propagandası yapmaktan geri durmadılar. İşte, Türk edebiyatının İslami şekilde ilk intişarı bu suretle dini bir mahiyette oldu: Birçok Türk dervişleri yeni dini ve tarikatlarını yaymak aşkıyla göçebe Türkler arasında geliyorlar ve yeni mefkûreyi onların anlayacakları bir lisan ve zevk alabilecekleri bedi’i bir şekil ile yaymağa çalışıyorlardı.

 

Böylece temeli kurulan tasavvuf edebiyatına, Türkler arasında asırlardan beri devam edegelen halk edebiyatının bir model vazifesini ta’ görmesi işte bundan dolayıdır. Bizim görebildiğimiz ilk safhalarında belki de propagandacı bir gaye takibettiği için biraz kuru ve basit eserler veren bu edebiyat, asırlar boyunca incele incele Türk’ün millî dehasını gösterecek derecede hususi bir mahiyet almış, Acem mutasavvıflarının en yüksek mahsulleriyle ölçülebilecek eserler vücuda getirmiştir. (Köprülü,1991,1,2)

 

            Onda hayran olduğumuz bilim zihniyeti bu gün bile geçerliliğini koruyor. 850 yıldır eskimeyen, her zaman tedavülde olacak olan bu görüş ve duygular, Ahmet Yesevî yolunun ne kadar aydınlık olduğunu bize gösteriyor. O, yalnızca doğduğu Türkistan’daki Sayram ve yetiştiği Yesi şehirlerini değil Kazakistan sınırlarını da aşarak bütün Türk dünyasının ulu kişisi olmuştur. Çünkü o, bütün Türk kavimlerinin, akraba topluluklarının ve komşu Müslüman boylarının düşünce yapısının, geçmişinin ve geleceğinin yönlendiricisi ve açarı olmuştur.

 

Şunu da katiyetle ifade etmeliyim ki Hoca Ahmet Yesevî’nin hikmetlerindeki düşüncelerini paylaşan bu kavim ve boylar arasında gönül köprüsü kurulmuş, bu düşüncelerinin savunucusu gönül erleri yetişmiş, onun işaret buyurduğu gönül hedeflerine, kalplere feyz salmış, yüzyıllarca yol alınmasını sağlamıştır. (İvgin, 2016-6,7)

 

Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî, Müslüman Türk dünyasının manevi hayatında asırlardır etkisi devam eden bir Hak arifidir. O, Türk dünyasında ilk defa mukaddes kitabımız Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’den aldığı esasları sevgi ve bilgiyle yoğrularak kendi adıyla anılan Yeseviyye erkânının kaidelerini ortaya koyan kurucu bir önderdir. Şeriat ve hakikati gönüllerde buluşturan bu kutsal gönüllü zat, başta Yesi ve çevresi olmak üzere devrinde Neşv ü nemâ bulan bütün sapkın fikirlere karşı Hz. Peygamber’in yaşadığı İslamın özünü telkin ederek XII. asırda bir çerağ uyandırmış ve bu çerağ büyük bir coğrafyada zaman zaman değişik isimlerle hiç sönmeyerek insanların gönüllerini aydınlata gelmiştir.

 

Yesevî’nin menkabevi hayatı Türkistan’dan Balkanlar’a kadar bütün Müslüman Türk yurtlarına yayılmıştır. Onun Yesi’de bulunan türbesi bugün bütün Türk dünyasının manevi bir merkezi konumundadır.

 

Hz. Türkistan Çimkent yakınlarında bulunan Sayram’da dünyaya gelmiştir. Babası Sayram’ın âbid ve âlim şahsiyetlerinden Şeyh İbrahim, annesi ise Karasaç lakaplı Ayşe Ana’dır. Soyları Hz. Ali’ye dayanmaktadır. Annesi ve babası, o daha çocuk yaşlarındayken vefat etmiş olup her ikisinin de türbeleri Sayram’da bulunmaktadır.(Tatcı, 2016 - 8)

 

Yedi yaşında babasından yetim kalınca, diğer manevi bir babadan terbiye gördü. Hazret-i Peygamber’in manevi işaretiyle ashaptan Şeyh Baba Arslan, Sayram’a gelerek onu irşat etmiştir.

 

Aslan Baba, menkıbeye göre ashabın ileri gelenlerindendi. Meşhur bir rivayete göre, dört yüz sene ve diğer bir rivayete göre de, yedi yüz sene yaşamıştı. Onun Türkistan’a gelerek Hoca Ahmed’i irşada memur olması, bir manevi işarete dayanıyordu: Hz. Peygamber’in gazâlarından birinde, Ashâb-ı Kiram nasılsa aç kalarak onun huzuruna geldiler; biraz yiyecek istirham ettiler. Hz.Peygamber’in duası üzerine Cibril-i Emin, cennetten bir tabak hurma getirdi; fakat o hurmalardan bir tanesi yere düştü. Hazret-i Cibril dedi ki: “Bu hurma sizin ümmetinizden Ahmed Yesevi adlı birinin kısmetidir”.  Her emanetin sahibine verilmesi tabii olduğu için, Hz. Peygamber, ashabına, içlerinden birinin bu vazifeyi üzerine almasını teklif etti. Ashaptan hiçbiri cevap vermedi; yalnız Baba Arslan inayet-penâhî ile bu vazifeyi üzerine alabileceğini söyledi. Bunun üzerine, Hz. Peygamber, o hurma dânesini eliyle Arslan Baba’nın ağzına attı. Hemen hurma üzerinde bir perde zahir oldu ve Hz. Peygamber, Arslan Baba’ya, Sultan Ahmed Yesevî’yi nasıl bulacağını ta’rif ve ta’lim ederek, onun terbiyesi ile meşgul olmasını emretti. Bunun üzerine Arslan Baba Sayram’a- yahut Yesi’ye geldi ve üzerine aldığı vazifeyi yerine getirdikten sonra, ertesi yıl vefat etti. (Köprülü, 1991,sayfa; 28,29)

 

Hz. Türkistan Ahmed Yesevî ilk eğitimini yedi yaşında iken vefat eden babası İbrahim Şeyh’ten almıştır. Hikmetlerinde ve menakıbında beyan edildiği üzere babasının ölümünden sonra ilk mürşidi Arslan Baba’nın irşat dairesine girmiştir. Arslan Baba’nın Otırar şehrinde bulunan abidevi türbesi onun tarihî bir şahsiyet olmasına delildir. Yesevî Hazretleri Arslan Baba’nın vuslatından sonra ilahi bir işaretle Buharâ’ya, oradan da Semerkand’a gider. Şeyh Yusuf’ı Hemedani’ye intisap ederek onun murakabesinde seyr ü süfûk çıkarır. Merv Buhara, Herat, Semerkand gibi merkezleri dolaşarak irşadını tamamlar. Şeyhi Yusuf’ı Hemedanî’nin ölümünden sonra bir müddet dergâhta halkın irşadıyla meşgul olur. Nihayet şeyhinin üçüncü halifesi olarak Yesi’ye döner.

 

Yesevî Hazretleri Arapça ve Farsça eğitimi almakla birlikte hayatının sonuna kadar Türkistan’da ana dili, Türkçe ile halka hitap eder, yazmış olduğu “hikmetler”iyle güzel ahlak, aşk ve barış dini olan İslamı anlatır. Yetiştirmiş olduğu doksan dokuz bin talebesini Hind kıtasından İdil boylarına, Çin seddinden Tuna kıyılarına kadar uzanan geniş bir coğrafyaya gönderir.

 

Dervişleri tarafından sağlığında veya vefatından sonra bazı sözleri ve manzum nutk-ı şerifleri “Divanı Hikmet” adıyla derlenmiştir. Bunların bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Bunun dışında ona atfedilen Fakrnâme, Âdâb-ı Tarîkat, Makâmât-ı Erbaîn gibi risâleler bulunmaktadır. Menâkıbının önemli bir kısmını XV1. asırda yaşayan Hazînî adlı Yesevî dervişi toplayıp kitaplaştırmıştır.

 

Yesevî Hazretlerinin İslam tasavvufu ve Türk kültür tarihi açısından en önemli özelliği İslamı her sapkın düşüncelerden arınmış olarak tertemiz umdeleriyle ele alıp “Dört kapı- Kırk makam” diye adlandırdığı Kur’an ve sünnete uygun temel prensipler üzerine vaz’etmiş olmasıdır. O sohbet ve hikmetlerinde bu temel esasları ilk defa döneminin ve çevresinin anlayabileceği ana dili Türkçeyi esas alarak bir ilki gerçekleştirmiştir. Bu sebeple Yesevî, Türk Edebiyatı tarihinde “İlk Türk Mutasavvıfı” olarak haklı bir şöhret kazanmıştır. Hiç şüphesiz bu ifade Yesevî Hazretlerinden önce bir Türk sufisinin yetişmediği anlamına gelmeyecektir. Fakat Yesevî Hazretleriyle birlikte Türkçe bir aşk, irfan ve mana dili olarak karşımıza çıkmaktadır. Hazreti Türkistan mahalli Türkçeyi vahyin gücü ile tezyin ederek semavileştiren ve ana dilini bir mana dili hâline getiren İlk Türk mutasavvıfıdır. Diğer taraftan Pir-i Türkistan, tesis ettiği ve kendi adına izafe edilen Yesevîlik bünyesinde yetiştirdiği tevhit ehli gerçek Hak dostlarını insanlığa ilahî aşk; Muhammed (a.s) sevgisi ile donatmak, vahdet ve adalet bilincini yaymak, insanlığı ebedî saadetle tanıştırmak için ilahi bir sevk ile Horasan’dan Anadolu’ya göndermiş ve İslamı büyük bir coğrafyada tesis etmeyi başarmıştır.

 

            Malûmdur ki ipekböceği kozasını içerden örer; onun Hazret-i Peygamber’in sünnetine uyarak atmış üç yaşından itibaren ömrünü halvette geçirmesi esasen pasif bir muvahhit olmasından değil, yetiştirdiği alperenlerin manevi gıdalarına gönül desteği vermek istemesindendir. Ehlinin malûmudur ki erenlerin halveti maddi gıdanın kesilmesi, manevi gıda ile beslenilmesi ve bunun insanlık hayrına rahmete dönüştürülmesi hâdisesidir. Yesevî Hazretleri’nin halvet hayatını da bu şekilde anlatmak gerekir.

 

M.1166 senesinde vuslat ettiği rivayet edilen Hazreti Pir bugün Türkistan’da Emir Timur tarafından yaptırılan türbesinde yatmaktadır. Türbede 1993 senesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Kazakistan Cumhuriyeti yetkililerince restorasyon çalışmalarına başlanmış, zaman zaman bu yenileme çalışmaları devam etmiştir. (Tatcı, 2016, sayfa; 8,9)

 

Ahmet Yesevî Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığının vefatının 850. senesinde “UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevî Yılı” anısına” Divan-ı Hikmet Hoca Ahmed Yesevî” adlı bir eser yayımlanmıştır. Kitap bu yazının ana kaynaklarından da biri olmuştur.

 

“Hoca Ahmed Yesevî’nin ruhaniyeti bu sunumdan haberdar olsun.” İnşallah.

 

            “Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz… Bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız.” Bu sözler büyük şairimiz Yahya Kemal’indir.

 

            “Milliyet” dediğimiz gerçekliğin iki ana unsurundan birincisi “dil” ise ikincisi de dilin ana taşıyıcısı olduğu bütün kültür unsurlarıdır.

 

19.yüzyılda Türkistan’ı dolaşan Macar Prof. Vamberi Armin seyahatnamesinde anlatıyor: “Her geçtiğim Türk obasında Ahmet Yesevi’nin Hikmet ve Münacaatına rastladım. Türkler bu manevi irşadı coşkunlukla okuyorlardı. Her obada, Divan-ı Hazret-i Sultan–ül arifin Hoca Ahmet Yesevi’nin şiirlerini vecd ile okuyan kadın ve erkeklere rastladım. Öteki İslam ülkelerini de gezdim, gördüm ve tarafsız mukayeseler yaptım. Anladım ki; İslam dinine Cihanşumül idrak felsefesini veren Türk bilginleridir. Onlar bütün dünyaya mürşit olarak yayılmışlar ve İslam ülkelerinde değerli şahsiyetler yetiştirmişlerdir.”(Zeybek, 2003,sayfa;9,10,60)

 

Türkistan, Maveraünnehir ve Orta Asya’da olduğu gibi Anadolu’da da kendilerini Ahmet Yesevî’nin neslinden sayan pek çok ünlü şahsiyet çıkmıştır.

 

Osman BAŞ

Dünya Yazarlar ve Aydınlar Derneği Başkanı

(Eğitimci- Şair- Yazar)

 

 

DİVAN-I HİKMET’DEN DEĞİŞİK KONULARDA ÖRNEKLER:

 

            Bismillah        

           

            Bismillah deyip beyân ederek hikmet söyleyip

            Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte.

            Riyâzeti sıkı çekip, kanlar yutup  

            ‘İkinci defter ’in sözlerini açtım ben işte. (Sayfa:44)

 

            “Allah” de

 

            Zâlim eğer cefâ eylese”Allah” de,

            Elini açıp duâ eyleyip sabreyle,

            Hakk yardımına yetmez olsa endişe eyle,

            Hakk’dan işitip bu sözleri söyledim ben işte. (sayfa:73)

 

            Türkistan’a geldim

 

            Gurbet değse, pişkin eyler çok hamları,

            Bilge eyler, hem seçkin eyler çok sıradanları,

            Giyer çul elbise, bulsa yer yemekleri,

            Onun için Türkistan’a geldim ben işte.(sayfa:84)

 

            Muhabbet

 

            Muhabbetin bahçesine bülbül gibi

            Seherlerde feryat edip konasım gelir.

            O vakitte Allah’ımın cemâlini,

            Mânâ gözü ile açıkça göresim gelir.(sayfa:138)

 

            Gönül

 

            Azîm zikri yüce zikirdir, söyler olsam,

            Ballar gibi tatlı olur dilim benim.

            Kendim fakîr, ikrâr eyledim, oldum hakir,

            Kanat çırpıp uçar, kuş gibi gönlüm benim.(sayfa:145)

 

            Nefs

 

            Nefs yoluna giren kişi rezil olur,

            Yoldan çıkıp, katıp, tozup günahkâr olur,

            Yatsa, kalksa şeytân ile yoldaş olur,

            Nefsi tep, nefsi tep, ey kötülükler işleyen.(sayfa:197)

 

            Cimriler

 

            Zerre aşkı kime düşse, ağlar eyler,

            Gözyaşını akıtarak umman eyler,

            Her ne bulsa, Hakk yoluna ihsan eyler,

            Cimrilerin düşmanlığı- buğzu olur. (sayfa:217)

 

            Erenlere Hizmet

 

            Sağlıkta tevbe eyle, makbul olsun,

            Seherlerde zârî eyle eline alsın,

            Erenlere hizmet eyle yola koysun,

            Hizmet kılmayıp hiç kimse yolu bildiği yok.(sayfa:315)

 

            Devâ Olur

           

            Günde yüz bin “Allah” desen, O’na yakar,

            Gözyaşını derya kılsan, maşuk bakar.

            Bağrın içre derdin olsa, yaşın akar,

            Allah özü gerçek dertliye deva olur.(sayfa:325)

 

            Ölüm

           

            Koymadı Mustafâ gibi nice yârân,

            Ebû Bekir, Ömer, Alî bil ki Osmân,

            Tahtı ile uçar idi o Süleymân,

            Bu ölüm çengeline almadı mı? (sayfa:365)

 

            KAYNAKÇA

·         Yıldız Musa (2016), “ Takriz ” Dîvan-ı Hikmet Hoca Ahmet Yesevî –Ahmet Yesevi Üniversitesi, s. 6.

·         Köprülü Fuat (1991), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Emek Ofset, s. 1,2.

·         İvgin Hayrettin (2016), Edebiyat Dili dergisi, Dumat ofset, sayı 1, s. 6,7).

·         (Divân-ı Hikmet, Hoca Ahmed Yesevî Üniversitesi (2016) Ankara- s.16)

·         Köprülü Fuat (1991), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Emek Ofset, s. 28,29.

·         Tatcı Mustafa (2016) Dîvan-ı Hikmet Hoca Ahmet Yesevî –Ahmet Yesevi Üniversitesi,s. 8,9)

·         Divan’ı Hikmetten örnekler;

Divân-ı Hikmet, Hoca Ahmed Yesevî Üniversitesi (2016) Ankara,

s. 44,73, 84,138,145,197,217,315,325, 365.

Bu haber 11756 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir