anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 30  
»Bugün 946  
»Toplam 13990072  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 34.204.52.16
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

TOPRAĞI VATAN YAPAN BİR YİĞİT

Ulvi KESER

13 Ocak 2013, 23:08

Ulvi KESER

          Tarih 3 Kasım 1918; Osmanlı İmparatorluğu ölüm fermanı Mondros Mütarekesi’ni 30 Ekim günü Limni adasındaki Agamemnon zırhlısında imzalamış, leş kargalarının son kalan artıkları da yemesini beliyor. Yıldırım Orduları Kumandanı Mustafa Kemal işte o gün Adana’ya gelmiş ve dönemin sadrazamı Ahmet İzzet Paşa’ya telgraf çekerek rütbesiz asker olarak savaşa hazır olduğunu, hiç değilse bir takım askerin kendisine bırakılmasını, Kilikya’nın (yani bugünkü Çukurova bölgesinin) İngilizlere bırakılmasının çılgınlık olduğunu, İngiltere’nin bu toprakları Fransa’ya peşkeş çekeceğini bildirir. Sadrazamın cevabı Osmanlının neden yıkıldığı sorusunun da cevabı gibidir; ‘Kilikya neresi?’ İşte o gün Mustafa Kemal sadrazama ‘Mukavemet’i müselleha gerekir.’ diyecektir.

       Tarih 14 Mayıs 1919, Batı Anadolu’nun ve İzmir’in Yunan işgaline uğramasından hemen bir gün önce gaflet ve hıyanet içindeki Osmanlı hanedanı Kambur İzzet ve Nadir Paşa gibi aymazları İzmir’e gönderip vatansever subayları zorunlu izne çıkarır düşmana direnmesinler diye.

       Aynı gün Maşatlık Meydanı (Bugünkü Cumhuriyet Meydanı) toplanan yüzlerce İzmirliye konuşan bir kahraman vardır; Mustafa Necati Bey. Bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük iki Milli Eğitim Bakanı’ndan (İkincisi de Hasan Ali Yücel’dir.) ilki olan Mustafa Necati Bey o gün orada toplananlara boş lafla, gereksiz tartışmalarla uğraşmanın faydasızlığını anlatır ve ‘Mukavemet’i müselleha gerekir.’ der. Bizim tarihimizde bu ifadeyi üçüncü defa kullanan ise Rauf  Raif  Denktaş olacaktır ve tarih 15 Kasım 1957’dir. 

       Yunanistan tarafından Atina’da kurdurulan ve 1 Nisan 1955 tarihinden adayı Yunanlaştırmak için silahlı tedhiş ve terör eylemlerine başlayan EOKA karşısında Kıbrıs Türklerinin sadece siyasi çözümlerle, lokal, profesyonellikten uzak ve güçsüz örgütlenmelerle çaresiz kalacağını gören Rauf R. Denktaş da tıpkı Mustafa Kemal ve Mustafa Necati gibi “Silahlı direniş gerekir.” diyecektir. Son 100 yılımızın bu üç müstesna ve büyük kahramanının ortak özellikleri ise gerekirse diplomasi, strateji ve askeri deha, gerekirse silahlı çözüm yoluna başvurmaktan ve ülkeyi kararlılıkla savunmaktan çekinmemeleridir. Yunanistan destekli EOKA terör örgütü karşısında mücadelenin Türkiye ’siz olmayacağını hesaplayan Denktaş bu tezini Türk Mukavemet Teşkilatı’nı birlikte kurdukları Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi’ye de kabul ettirecek ve Dr. Fazıl Küçük ’ün siyasi çekinceleri ve acabaları arasında durumu gayet net ve en açık şekliyle dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya aktararak destek isteyecektir. Böylece ilk defa 28 Kasım 1948 Ayasofya Mitingi ve hemen ardından da 11 Aralık 1949 Lefkoşa mitingiyle Kıbrıs Türk halkının haklarını savunmak için İngiltere’ye kafa tutan Denktaş böylece Kıbrıs Türklerinin 1878’de adanın İngiltere tarafından sözde kiralanmasının ardından başlayan anavatan özlemi ve hasretine son vermek için başlatılan mücadelenin de sembol ve kilit ismi olacaktır.

 

        

      Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Kıbrıs Türklerinin gayrı resmi hükümeti ve karar mercii gibi olan Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun da başkanlığını yapan Rauf R. Denktaş Kıbrıs Türk cemaatini önce toplum, ardından halk, 1974 sürecinde Kıbrıs Türk Otonom Yönetimi, Kıbrıs Türk Federe Devleti ve son olarak da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne taşıyan özgürlük savaşımında millet yapacak en önemli figür olarak ortaya çıkacaktır. Avukatlık mesleğini bırakarak ömrünü, enerjisini, sevdasını ve gönlünü Kıbrıs Türklerine adayan Denktaş böylece bir yandan TMT içerisinde faal rol oynarken TMT’nin görünen yüzü Nacak gazetesi vasıtasıyla da İngiliz ve Rum psikolojik savaşına karşı mücadele etmeye çalışır.

          16 Ağustos 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uzun ömürlü olmaması ve Rum saldırılarının artarak devam etmesi de Denktaş’ın birden fazla sahnede rol almasına neden olacaktır. Bir yandan esaret hayatı yaşayan, ambargolar, yokluklar ve göçmenlikle hırpalanan soydaşlarına destek olmaya çabalarken öte yandan Türkiye’yle irtibatı hiç kesmez ve başta Kızılay olmak üzere çeşitli kaynaklardan yardımların adaya gelmesini sağlar. 21 Aralık 1963 Kanlı Noel süreci de bu dönemin arasında Kıbrıs Türklerini yakalayan gözü dönmüş Rum-Yunan vandalizminin kara günü olarak yaşanır.  İşte tam da bu dönemde görüşmelerde bulunmak üzere Ankara’da bulunan Denktaş’ın adaya girişini yasaklayan Cumhurbaşkanı Makarios böylece ondan kurtulmayı da hedeflemiştir. İskenderun’dan kiraladığı bir tekneyle (Bu tekne halen Lefkoşa’da Milli Mücadele Müzesi’nde sergilenmektedir. Gerçek kahramanlık nasıl olur merak edenler için görülmesinde fayda var.) adaya gizlice girmeye çalışırken çıktıkları yerdeki bir Rum köylünün onu tanımasıyla Rumlara esir düşer. Psikolojik baskı ve işkencelerin ardından serbest bırakılan Denktaş Kıbrıs Türklerinin yakın tarihine Erenköy Direnişi olarak geçen süreçte de hep ön cephededir. Rumların bile adil, tarafsız ve güvenilir bir avukat olarak müracaat ettikleri Denktaş artık bir yandan müzakere ve siyaset masadında, bir yandan da mükemmel bir elinde silahı mevzilerdedir. Onun mücadelesi zaman zaman müzakere sürecinde Rum ve Yunan siyasilerine ve diplomatlarına, ayrıca BM gibi uluslararası kuruluşlara karşı olurken bir yandan da adadaki “İrlandalılara” karşı verilir. Ailesinden uzak kalır, evinden ayrı kalır, esir düşer, dönemin Türkiye hükümetleri tarafından hırpalanır, Kıbrıs’da kısır ve çapsız kafa yapılarıyla davayı hırpalayanlara karşı da mücadele etmek zorunda kalır. Yılmaz, sinmez, vazgeçmez. Ömründen verir, sağlığından olur ve son nefesine kadar Kıbrıs’ı ve Kıbrıs Türklerini düşünür.

         15 Temmuz 1974 Nikos Sampson Darbesi ve 20 Temmuz Barış Harekâtı sürecinde de Kıbrıs Türklerinin haklarını savunan Denktaş 1975 yılında kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin de ilk başkanlığını yapar. 15 Kasım 1983 tarihinde kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu ve ilk cumhurbaşkanı olan Denktaş böylece toplum olarak aldığı Kıbrıs Türklerine bir devlet hediye etmeyi de başarır.

         O tam anlamıyla bir dava adamıdır, Kıbrıs Türklerinin haklarını savunan Denktaş müzakereci kişiliği, kanun ve diplomasi bilgisi, tecrübesi ve uluslararası ilişkilerdeki kıvrak zekâsıyla hep ön plana çıkar. Özellikle 2003–2004 sürecinde ısıtılan ve adayı Rumlara peşkeş çekmek üzere hazırlanmış olan Annan Planı’nın Kıbrıs Türklerinin tekrar azınlık haline getireceği, kazanılmış haklarını elinden alacağı, Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldıracağı yönündeki düşünceler maalesef o günlerde Türkiye’deki siyasi erk tarafından pek de rağbet görmez. Türkiye’de aşağılanır, tu kaka olur, “küçük bir kasabanın muhtarı kadar” gibi aşağılayıcı ifadelere maruz kalır. Çapsız siyasilerin neden olduğu kısır yakıştırmalar nedeniyle kamuoyu önünde Türkiye’yi zora sokacak hiçbir açıklamada bulunmaz, kan kusar, “Kızılcık şerbeti içtim.” der, anavatan bildiği Türkiye’ye laf söylemez, söyletmez de.

         Bazen kalemle, aklıyla, siyasi zekâsıyla, sabrı, tecrübesi ve müzakereci kişiliğiyle, hoşgörü ve uzak görüşüyle davasına hep sadık kalır, özellikle son 10 yılında yalnız bırakılsa da yılmadan mücadele eder, direnir ve adeta dost-düşman herkese müzakerecilik, siyaset, devlet adamlığı dersi verir. Onu zaman İngiliz-İsrail casusluğuyla suçlayan aymazlar, onu yok sayan nezaketsizler bile bugün ardından timsah gözyaşları dökmeye devam ediyorlar. Aramızdan ayrılalı bugün tam bir yıl oldu. Kurucusu olduğu ülkenin topraklarında Cumhuriyet Parkı’nda, kurucusu olduğu Türk Mukavemet Teşkilatı Anıtı yanında “Ata Türk, Baba Türk” olarak anıldı, özlendi. O hep yeri doldurulamayacak bir güzel insandı. Işıklar içinde olsun.

 

Doç. Dr. Ulvi KESER

Bu haber 2650 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    NE OLDUYSA BİZE, AZAR, AZAR OLDU26 Ocak 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir