anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 23  
»Bugün 1372  
»Toplam 13990498  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 52.55.214.236
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÜNYA VE TÜRKİYE

Hamdi MERSİN

26 Haziran 2012, 00:03

Hamdi MERSİN

Sovyetler Birliği’nin dağılması beklentisi, kapalı komünist dünya dışında her zaman var olmuştur; ancak dağılmanın bu kadar hızlı gerçekleşeceğini ABD dahil hiçbir ülke tahmin edememiş; bu nedenle soğuk savaşın kazananları için çok fazla çaba gerektirmeyen sürpriz bir zafer olmuştur.

 

Türkiye’nin de soğuk savaşın sona ermesiyle ilgili bir planının olmadığının ipuçlarını izlenen dış politikadan anlayabilmekteyiz.

 

“Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası” gibi XIX. yüzyıl sonu söylemlerinin dillendirilmesinin tarihte; ancak zorla bir araya birkaç kez getirilebilmiş soydaşlar arasında meydana getireceği soru işaretleri bile hesaplanamamıştır. Boylar arası kültür farklılıklarını, mezhep temelli inanç farklarını,  feodal kültürle yüzyılları geçirmiş toplumlardaki gelişmemiş demokratik bilinci, uluslar arası stratejik paylaşım siyasetini kavrayamamış, kendi gücünün bile hesabını yapamayan politika yapıcıları, köklü ve geleneksel dış politik senaryolarla kısa sürede saf dışı bırakılmışlardır.

 

Orta Asya’da bağımsızlığını ilan eden ülkelerle ilgili ABD politikalarını izleyenler şunu açıklıkla görebilirler: ABD, bölgeyi şimdilik Rusya’nın etki alanı olarak kabullenmiş gözükmektedir. Bağımsız Devletler topluluğunun kuruluşu ve demokratik sisteme geçişteki yavaşlama bu durumun göstergelerindendir. İran veya Türkiye’nin etki alanlarını genişletme çabaları karşısında Rusya’nın tercih edilmesi yolu benimsenmektedir. Elbette bu politikaların sonsuz olmadığı görülecektir. Afganistan ile ilgili çabalar, Rusya’ya çizilen sınırın ipuçlarını ortaya koyuyor.

 

Henry Kıssınger başta olmak üzere ABD dış politikasında otorite olmuş şahısların kaleme aldıkları çalışmalarda şu açıkça görülüyor: Türkiye, Osmanlı Devleti dağıldıktan sonra kurulan çok sayıdaki devletten sadece biridir. Soğuk savaş sırasında Türkiye’ye biçilen rol; Rus yayılmacılığına karşı engel bir güç; bu güç, Kıbrıs’daki soydaşlarının katledilmesine bile karışmamalıdır; aksi halde cezalandırılır.

 

Soğuk Savaş sonrası yenidünya düzeninde şartlar değişmiş gözüküyor. Türkiye’ye biçilen rol: “stratejik ortaklık”;ancak sınırlarının ne olduğu muğlâk bir ortaklık; bunun da ipuçlarını yine uygulanan politikalarda görebiliyoruz; pek de fazla büyümesi istenmeyen bir ortak. Bölücü terör örgütüne verilen destekler bu durumun en ahmak olanların bile anlayabileceği kadar net olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” teorisinde de dünyada medeniyetler arası olası çatışmaların güç dengeleri ile sağlanabileceği değerlendirilirken İslam medeniyetinin lider yoksunluğunun giderilmesi için alternatifler arasında nedense Türkiye’ye pek yer verilmek istenmiyor.

 

Her şeye rağmen, Amerikalı düşünce kuruluşları ve akademik çevrelerinde Türkiye’yi,  parlayan yıldızlar arasında görenler yok değildir. Bunlardan G.Frıedman, Türkiye ile ilgili olumlu beklentilerini ortaya koyuyor; ancak o da iki bin ellilerde ABD ile yapılacak bir savaşta durdurulacağını öne sürmekten geri durmuyor.

 

Henry Kıssınger her ne kadar Türkiye’yi yenidünya düzeninde bir yere oturtamıyorsa da uluslar arası düzenin sadece ABD’nin istediği gibi olmayacağını da itiraf edemeden duramıyor. “1961’de John F.Kennedy, Amerika’nın, özgürlüğün başarısı için’ her bedeli ödeyecek, her yükü çekecek kadar kuvvetli’ olduğunu söyledi.

 

Otuz yıl sonra,  Birleşik Devletler bütün isteklerinin hemen gerçekleştirilmesi için ısrarlı olacak bir konumda değildir. Diğer ülkeler büyüyerek Büyük Devlet statüsüne kavuştular. Artık Birleşik Devletler,  amaçlarını,  her biri Amerikan değerleri ve jeopolitik gerekliliklerin bir karışımı olan aşamalarla gerçekleştirmenin zorluklarıyla karşı karşıyadır. Yeni gerekliliklerden birisi,  birbirine denk güçte birçok devletten oluşana yeni bir dünya düzeni, bir tür denge kavramı üzerine oturtmak zorunda olmasıdır ki, Amerika hiçbir zaman bu fikri rahatlıkla içine sindirememiştir.”  Adil bir şekilde çözüme kavuşturulamayan birçok sorunda,  Kıssınger’in tespit ettiği sindirimsizliğin rol oynadığını açıkça görebilmekteyiz.

 

Kıssınger’in tespitleri büyük ihtimalle doğru çıkacaktır. Yeni Dünya düzeninde güçlenmiş çok sayıda büyük devletler ve bu devletlerin etkinliği söz konusu olacaktır. Bu devletlerarasında elbette Türkiye de yer alacaktır. Zaman sekmeler olsa da bu yolda emin adımlarla ilerleyen bir Türkiye gerçeğini Dünya yeniden görecektir. 1815’deki Viyana Kongresi, güç dengesini dört devlet arasında oluştururken,  İkinci Dünya Savaşı ile sayı beşe çıktı; ancak sayı her ne kadar beş olsa da soğuk savaş döneminde iki aktör: ABD ve Sovyetler Birliği dengeyi kurdu. Soğuk savaşın sona ermesi ile kısa vadede tek kutuplu bir dünya görüntüsü ortaya çıktı. Dünya bu şoku yavaş üzerinden atacak; uzun vadede farklı bir tablo ortaya çıkacaktır. Uluslar arası bilgi paylaşımı, ticaretin gelişmesi, iletişimin getirdiği şeffaflık,  refahın yükselmesi ve demokrasinin yaygınlaşması yeni gerilim ve çıkar çatışmalarına rağmen büyük fotoğrafta çok sayıda aktörün yer almasını sağlayacaktır.

 

Küreselleşme adı verilen olgu, sermaye hareketlerini serbest bırakırken, esas mücadelenin ekonomik alanda olacağı; ancak ekonomik etkinliğin devamı için güçlü güvenlik sistemlerine ihtiyaç duyulacağı da bir gerçektir. Sermaye şirketlerinin çoğunun,  uluslar arası para fonu ve Dünya Bankası gibi kurumların tek merkezden kontrolü ekonomik ve siyasi riskleri de taşımaktadır. Bu riskler güçlü savunma sistemlerinin önemini daha da artırmaktadır. Tarih, aslında söylenegeldiği gibi tekerrür etmeye devam ediyor. Frigler, İonyalılar, Lidyalılar en zengin Anadolu uygarlıklarını kurdular; ancak savunmalarını paralı askerlere bırakmanın bedelini kısa sürede yok olarak ödediler.      

 

Sonuç; Türkiye olarak büyük fotoğrafta yer almamızın koşulları ekonomik ve askeri bakımdan güçlü olmaktır. Fotoğrafta kalıcı olmanın koşulları ise daha geniş boyutlu roller oynamaya bağlıdır:

 

Emperyalist emeller taşımadan hareket etmek,  hareket etmek bir yana bu düşüncemize diğer ulusları da inandırmak bu rollerden en önemlisidir. Her yana tepeden bakmaya kalkışmanın iki önemli riski:  diktatörler yaratmak ve etrafın size düşman olmasını sağlamaktır ki, bu en ağır bedelleri ödemek demektir. Kısa vadeli siyasi başarılar uygulanan iç ve dış politikalarla her zaman mümkün olabilir. Uzun dönemlere şamil kalıcı başarılar ise siyası ve askeri yeteneklerden daha da önemli bir olguya bağlıdır;  medeniyet alanında başarılı olmak; bunu başarmak ise politikacıların değil, toplumun yetiştirdiği aydınların ve sanatçıların işidir.

 

Hamdi MERSİN

Bu haber 3859 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    NE OLDUYSA BİZE, AZAR, AZAR OLDU26 Ocak 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir