| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
ABDÜLKADİR BULUT ve ANAMUR08 ?ubat 2012, 19:05 ABDÜLKADİR BULUT’TA ANAMUR HALK KÜLTÜRÜNDEN İZLER Anamur’un ozan öğretmeni Abdülkadir Bulut 1974’te Milliyet Sanat Dergisinin açtığı “ 1974’ün En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında Övgüye Değer Genç Şairlerden biri seçilir. C. Süreyya, bu şairleri değerlendirirken Abdülkadir için şöyle diyor: “Her şeyi bir türkü kıvamında, bir türkü tadında eritiyor. Yerel görünümlere, durumlara dayanıyor. Oradan soylu imgeler yaratıyor. Kasabalı lorca.” Özdemir İnce şairin ölümünden sonra İstanbul’da yapılan anma gecesinde “halk kültürü onun kişiliğinde ve şiirinde folklorik nostaljinin çok ötesinde bilimsel bilgi ve kültür niteliğindedir” der. Abdülkadir Bulut, yaşadığı yörenin kültürel değerlerini şiir diline ustalıkla aktarmış özgün bir ozandır. Şiirlerinde geçen yer, kişi, sülale, bitki adları dizelerin içinde eriyerek su gibi akmakta okuyan/dinleyene hiç yabancılık çektirmemektedir. Aslında bu yönüyle ozanın bizlere bıraktığı o türkü tadındaki şiirlerin sosyal tarih kimliği özelliği taşıdığını görebiliyoruz. Bulut’un şiirlerinde halk kültürünün çeşitli konularını içine alan imgeler bulunmaktadır. Geçiş dönemleri ( doğum, evlenme, ölüm), çocuk oyunları, el sanatları, giyim kuşam, halk mimarisi, halk hekimliği ve nazarla ilgili inanışlara ait örnekler bulunur. Hayatın ilk geçiş dönemi doğumdur. Doğum gelenekleri içinde yer alan çocuğun göbek bağı ve eşiyle (plasenta) ilgili inanışlar bulunur. Çocuğun geleceğini, ilerdeki uğraşısını ve işini etkileyeceği inancıyla göbek gelişigüzel atılmaz. Göbek bağı, anne tarafından çocuğunun ilerde yapmasını istediği işle ilgili bir eşyaya bağlanır ya da içine bırakılır. “Benim öfkeye düşkünlüğüm Çocukluğumda başlar aslında Yeğin atıcı olsun diye Anam bile göbek bağımı Belensek yapılı beşlimizin Bileziğinin altına koymuş” (Bizim Oralarda şiiri, Acılar Yurdumdur) Yörede yeni doğan çocuğa ad, küçük bir törenle verilir. Bunun için hoca ya da ezan okumasını bilen bir aile büyüğü çocuğun yatmakta olduğu beşiği kıble yönüne çevirir. Kendisi beşiğin arkasına geçerek ezan okur. Dua eder. Ezanın bitiminde çocuğun sağ kulağına adını üç defa söyler. Hayırlı, uğurlu olmasını diler. “Kırkını bile daha doldurmadan Yumuşak ve alabildiğine sıcak Bir duadan sonra fısıldandı Bir tavşan izini andıran kulaklarına” (Senin Adın Evladım şiiri, Acılar Yurdumdur) İnsanın yaşantısında ikinci geçiş dönemi olan evlenme sürecinde genç kızlar çeyiz hazırlığına küçük yaşlardan itibaren başlarlar. Her genç kızın bir çeyiz sandığı bulunur. Çeyiz sandığına daha çok kendilerinin el emeği göz nuruyla hazırladığı eşyalar konur. “Çeyiz sandığının bir köşesinde Üstü hüsnüyusuflu bir yağlık Bir köşesinde aman da aman Tesbilerden topladığın günnük” (4. şiir, Yakımlar) Kenarı işlemeli bir mendil olan yağlık, düğün günü ve sonrasındaki gelin sabahında kadınlar arasında düzenlenen törende gelin ya da düğün sahipleri tarafından düğünde aktif olarak rol alan kişilere aveyit( bahşiş) olarak verilir. Bir maki çalısı olan tesbinin alt kısmında bulunan toz halindeki günnük arife günlerinde, kandillerde, ölünün yıkanması ve defnedilmesi sırasında yakılır. Eskiden düğün davetiyesi olarak düğüne davet edilen kişilere ala kaşık, kibrit, kupa bardağı, billor (su bardağı), karanfil, ayna vb verilirdi. Buna “okuntu” denirdi. “Dağlarda bir ardıç torusu Toruda saklı kuş yavrusu Okuntuna karşılık olsun Oy gönderdiğim gül kurusu” (18. şiir, Yakımlar) “Yoktu okuntunun eşi benzeri Sarı yazma, işleme yağlık Şimdi tümü de çeyiz sandığında Dürülü kaldı artık” (13. şiir, Yakımlar) dizelerinde düğün gelenekleriyle ilgili iki konunun şiir diliyle okuyan/ dinleyene zevk verecek şekilde ifade edilişine şahit oluyoruz. Ölüm, insan hayatının sonu ve doğal olarak da geçiş dönemlerinin son aşamasıdır. Ozanın şiirlerinde ölümle ilgili inanışları da rastlıyoruz. Bir kişi yolda, dağda öldüğü zaman öldüğü yere zorunlu olmadıkça gömülmez; ancak birkaç taş ve toprakla birlikte geçici bir mezar yapılır. Buna “makam” adı verilir. Yayla yolunda makam yerleri bulunur. Abdülkadir Bulut, şiirinde makam yerine oyuk sözcüğünü kullanmış. Oyuk, ölen insanı temsil ediyor olmalıdır. “İşte önümde duruyor oyuğun Biraz toprak, biraz taş Kurtlar, kuşlardır artık Sana en büyük sırdaş” (8. şiir, Yakımlar) ************** “Oyuğuna kapattım ellerimi Bırakma öylece tut” (15. şiir, Yakımlar) Oyuk ya da makam yerleri belli bir süre sonra halkın çeşitli dilekler için ziyaret ettikleri mekânlara dönüşmektedir. Ziyaret sırasına mezara, mezarın yanındaki çalılara paçavra bağlanır. ************** “Geçerler mi oyuğunun üstünden Geçerler de yelini alır mı Gözlerime bastığım yağlık” dizelerinde geleneği tespit ediyoruz. ( 0. şiir, Yakımlar) Yörede mezarlıklara ağaç dikme geleneği yaygındır. Mezara dikilen ağaçla insan hayatı arasında paralellik kurulur. Burada ağaç yeniden doğuşu simgeler. Ağacın sürekli yeşermesi ile yeniden doğuşlar başlar. Ağaç ölen insanın yerini alır. Bulut, “Oğlunun Mezarına Dut Diken Baba İçin” adlı şiirinde bu konuyu çok iyi aktarır. “ Bir günün yolunda bir baba Civanından bir dut fidanı elinde” ************** “Vurulmuş oğlunun mezarına dikecek” ************** “Beyaz bir küpedir her dut çiçeği Daima sonsuz bir geleceği süsler” (Yurdumun Şiir Defteri) Tesbilerin köke yakın kısımlarında çatlaklardan elde edilen günnük ölümle ilgili inanışlarda çok kullanılır. Bulutun şiirinde günnük ölümle bağdaştırılır. “Tuhaf gelmiyor bana artık Günnük kokularına alışmak Ve sıcaklığı bile daha uçmamış Basık damlı evlerin duvarında” (Günnük Ağaçları Gibi Yaralı Olmak şiiri, Acılar Yurdumdur) Geçmişe oranla azalmasına rağmen nazarın insan hayatında yeri devam etmektedir. Nazarlık, koruma ve korunma amaçlıdır. Bu objelerin yalnızca biçimleri değil, yapıldıkları maddeler ve renkleri de önemlidir. Bu maddelerin özünde gizli bir kuvvetin varlığı olduğuna inanılır. “Göz değmesin diye Daha üçünde bir fidanın Yumurta kabukları bağlanır Yola bakan dallarına Kimseler görmeden” (Külün Üstündeki Zeytin Ağacı şiiri, Yurdumun Şiir Defteri) Bulut, yakımlar adlı eserinde bir genç kızın kendini ladin dalına asması üzerine annesi tarafından yakılan yakımlara yer verir. Şiirlerde geçen genç kızın günahsız olması, bereketi simgelemesi nedeniyle avı tutulan bir tüfek kızın kuşağının altından geçirilmesiyle nazardan arındırılacağına inanılır. “Avı tutulmuş her tüfek Geçirilince kuşağının altından Sektirmezdi sürmeli kekliği Yavru ceylanı, boz üveyiği” (28. şiir, Yakımlar) Çocuğunu nazara karşı korumak isteyen anne çeşitli yollara başvurur. Maki topluluğu içinde yer alan çaltı bitkisinin yuvarlak taneleri kuruyunca toplanır, etrafı renkli iplerle örülür, taneler tek rakamlı olacak şekilde çocuğun sağ omzuna takılır. Abdülkadir Bulut’un bir şiirinde, geceleri sık sık uyanan çocukların omuzlarına “uykuluk” adı verilen böceğin çiçek saplarına yaptığı yuvanın iliştirildiği geçer. ************** “Oysa benim doğduğum yerlerde Kendiliğinden biter taş aralarında Ve boyunlarında uykuluklar” (Çocuklara Ad Veren şiiri, Acılar Yurdumdur) Kına Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Asker adayına, evliliğe aday olan gençlere, kurban edilecek hayvana kına yakılır. Yörede kınanın halk hekimliğinde de kullanıldığını görüyoruz. El ve ayaklarda oluşan çatlakları tedavi etmek için kına yakılır. “Türkü söylerdin sumak toplarken Patates soyarken, ateş yakarken Kına yakardın ellerinin acısına Gül yeri olurdu avuçların” (3. şiir, Yakımlar) Yara ve gün yanığı için ladin sakızı, balmumu, tereyağı karıştırılarak ısıtılır. Soğuduktan sonra yumuşak bir merhem haline dönüşür. Yaranın üzerine sürülür. Buna “mumuran” denir. ************** “Sürdüğün mumuranın kokusu Günlerce yüzünde kalırdı” (12. şiir, Yakımlar) Güney Anadolu’da yaşayan Yörük aşiretlerinde daha çok genç kızların deve, koyun güderken başparmaklarını boğazlarının üst yüzüne bastırarak söyledikleri boğaz çalma adı verilen özgün bir türkü söyleme geleneği vardır. Anamur’da bu boğaz çalmaya “hollu” adı verilir. “Susardı kurt, susardı kuş Hollu çalarken Asardağında Titrerdi başparmağının sevdayla Nazlı gerdanının altında” (10. şiir, Yakımlar) Yörede özellikle yayla göçleri sırasında uzun hava söyleme geleneği yaygın olarak görülür. Bulut’un şiirlerinde develerle yapılan göçler de şiir diliyle anlatılır. “Yolum düşünce Anamur’a Havalar yağar eser de olsa Elini kulağına götürerek Uzun hava çeken köylüleri Dinlemeliyim mutlaka” (Yolum Düşünce Anamur’a, Acılar Yurdumdur) “Göçümüz geçerdi yaz baharda Yola düşmüş sabahlar içinden Ayak alırdı düzde mayalar Böğür çanlarının sesinden” (35. şiir, Yakımlar) Bulut, çocuklar için yazdığı Üveyikler Göçerken adlı romanında Yalçıdağı’nın keklikleri için söylenen türküye de yer verir. Abdülkadir Bulut’ta yörede oynanan çocuk oyunlarını da buluruz. Çelik- çomak, uzuneşek, kale dikmesi, beş taş, suda taş kaydırma, çamurdan evcik yapma. Köylerdeki üstü ardıç kabuklu, saçaklarının üstüne nergis dikilen toprak damlı evleri, çinko kaplı balkonları da unutmamış ozan. Günümüzde betonarme evlerin köylere kadar ulaştığı düşünüldüğünde ozanın şiirlerinde halk mimarisine ait izler geleceğe kayıt düşmektedir. “ Ne hikmettir bizim oralılar Mısır ve kırmızı biber asarlar Toprak damların güney yüzlerine Ve dut dikerler şubat çıkmadan Ev önlerine” (Esmerliğine Karıştı şiiri, Acılar Yurdumdur) Mavi öncek, bağcak, iğnelik, keçi ve koç boynuzundan saplı bıçak, çulhaki, el dibeği, andız tespihi gibi el sanatlarına ait ürünler de şiirlerin içinde yer yer geçmektedir. Kargıdan at, çamurdan kuş, ev, rüzgârgülü, topaç gibi çocuk oyuncakları da çocuklar için yazdığı Kahveci Güzeli adlı eserindeki şiirlerde bulunur. İlk yaz, son yaz, sabahın alacası, ekinlerin tatlı boğum zamanında olduğu gibi halk takvimine ait kavramlar karşımıza çıkıyor. Bulut, doğduğu toprakların kültürünü o kadar çok benimsemiş olacak ki ister soyut, isterse de somut olsun geçmişten günümüze süzülerek gelen değerleri şiir diliyle yeniden diriltmiştir. Meydana getirdiği eserlerle geleceğe taşınan bu değerler evrensele kadar uzanmış bulunmaktadır. Yazıyı yine onun dizeleriyle sonlandıralım. “ Nasıl tanırsa bir bebek Kokusundan anasını, babasını Şairin hası da yiğidim İşte öyle tanır yurdunu” (Şairin Hası şiiri, Gözyaşları da Çiçek Açar) Bu haber 3068 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |