| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
ATATÜRK VE ÇANAKKALE DESTANI18 Mart 2019, 00:34 ATATÜRK VE ÇANAKKALE DESTANI 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı önlerinde deniz harekâtıyla başlayan savaş, İngiliz ve müttefiki Fransız donanmasının yenilmesiyle 25 Nisan günü ikinci aşamaya geçti. Kara harekâtında umduğunu bulamayan İtilaf Kuvvetleri, 10 Ocak 1916 günü bölgeden Atatürk’ün deyimiyle “ Tam manası ile kaçtılar”! İşte bu dönemde bir metre kareye altı bin mermi düşüyordu. Ulu Önder Atatürk Yarbay rütbesi ile Sofya’da Askeri Ateşe iken görev ister. 19. Tümen Komutanı olarak bölgeye atanır. 10 Aralık 1915 gününe kadar gerek bu tümene gerekse Anafartalar Grup Komutanlığı’na Albay rütbesiyle komutanlık yapar. Bu büyük ve zor savaşta gecesini gündüzüne katarak askerini yalnız bırakmaz. Yeri geldiği zaman eline süngüsünü alır askeri ile omuz omuza vererek savaşır. Mehmetçiğe moral motivasyon verir. Büyük Halaskar Atatürk’ün komutanlık dehası aslında bu savaşla tescillenmiş olur. Atatürk en başından beri savaşa olabildiğince geç girilmesinden yanaydı. Çünkü ordu da birlik dağınık ve askeri mühimmat eksiği vardı. Aynı zaman da Almanya’nın durumunu hedefini öğrenmek istiyordu. Hangi savaş olursa olsun savaşların ulusal çıkarları vardır. Savaş varsa silah var kan var ölüm vardır. Kaybedilen canların yanı sıra yıkılan ruhsal durumu cap canlı ve taze tutmak çaba ve sabır isterdi. Ata bunu biliyor ve baştan beri öngörüyordu. Ata Çanakkale bölgesinin durumunu ve arazisini Balkan Harbi yıllarından biliyordu. Bolayır’da 8 Şubat 1913 - 10 Ağustos 1913 tarihleri arasında görev yapmıştı. Çanakkale de ilk müdahale Ata’nın stratejik bakışındaki doğru ve isabetli tutumundan kaynaklanmıştır. Bu doğru bakış açısı ve gözlem olmasaydı, savaşı daha başında kaybedebilirdik. Beşinci Ordu Komutanı Liman von Sanders’in bölgede birlikleri dağıtma ve düşmanı karşılama kararını hatalı bulmuş ve bunu Başkomutan Vekili ve o dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya bildirmiştir. 3 Mayıs 1915 tarihli mektubunda Enver Paşa’yı şu ifadelerle uyarır: “Maydos Bölgesi Kuvvetlerini komuta ettiğim zaman, aldığım tertibat ile düşmanın karaya çıkmasına imkân verilmeyebilirdi.(…)Düşmanın karaya çıkması kolaylaştırılmıştır der. Düşmanı karaya çıkıp tutunmadan kıyıda karşılamadan yanadır. Çünkü Büyük Önder Atatürk’e göre düşmanın karaya çıkmaya çalıştığı an, onun en zayıf olduğu andır. Düşmanı sahile çıkarmama taktiğini görev yaptığı Trablusgarp’ta öğrenmişti. 1911 – 1912 yılları arasında süren savaşta görev yapmış ve İtalyanları günlerce sahile çıkamaz sahilden ilerleyemez hale getirmişti. Verdiği yerinde kararlar ve doğru hamlelerle, bölgedeki ordunun komutanı Sanders’in stratejik hatalarını taktik başarılarla dengelemiş ve bu hataları olağanüstü hamle ve teknikleri ile zafere dönüştürmüştür. 10 Ağustos 1915 günü Anafartalar Zaferi’ni kazandıran büyük hücumda önce kendisi siperden çıkarak savaşma cesaretini bir Türk Komutanına yakışır vaziyette göstermiştir. Yedek birlik olmasına rağmen, 25 Nisan 1915 günü gerçekleşen çıkarmayı duyduğu an, emir almadığı halde hemen harekete geçti ve Kocaçimen Tepe üzerinden Conkbayırı’na geldi. İlk anda bazı birlikler geri çekilmeye başladı. Hatta yer yer panik havası da vardı. İşte bu kritik anda Mustafa Kemal Paşa, müdahale ederek kaçan askeri durdurdu. İkinci bir Balkan Harbi utancını önledi. Geri çekilecekleri an ‘vurun’ talimatıyla bu harekete “ İşte kazandığımız an buydu” der. Gece gündüz askerleri ve meslektaşları ile yaptığı akınlar sayesinde düşmanın manevi kuvvetini çökertti. İnsan takati ve gayreti zorlanarak taaruzlara aralıksız devam edildi. 3 Mayıs 1915 tarihli şu değerlendirmesi çok anlamlıdır. “ İstirahat uykusu aramanın bu istirahatten yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini hepinize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı tamamen dökmedikçe yorgunluk belirtileri göstermeyeceklerine şüphe yoktur.” Anafartalar Muharebeleri sırasında bir şarapnel parçasıyla göğsünden yaralandı. Şarapnel kalbinin üzerinde duran cep saatini parçaladı. Göğsünde hafif yara açtı. Ancak bunun bile duyulmasını hiç istemedi olay esnasında yanında duran askeri “sus” diyerek uyardı konuyu örtbas etti. Çünkü askerinin motivasyonu onun için çok önemliydi. Çanakkale Muharebesin de şehit olanların sayısı 56 bin 643 şehitlerin, sakat kalanların sayısı 97 bin 7, kaybolanların sayısı 11 bin 178 olarak bilinmekte. Fakat savaş şartları o kadar zordu ki ordu da yemek kıtlığı vardı askerimiz yarı açtı. Cepheye erzak mermi taşıyan kadınlarımızda olmasa şartlar daha da zorlaşıyordu. Cepheye erzak taşımakta kolay değildi. Düşmana yakalanıp öldürülmek, yakılmak, tecavüz edilmek vardı. Savaş sırasında müthiş bir bit salgını oldu. Asker bitti yok etmek için benzin döküyordu. Aynı zaman içerisin de hava da müthiş bir insan cesedi kokusu vardı. İki tarafta ölülerini almak için ağızlarını burunlarını kapatmak zorunda kalıyorlardı. Cesetlerin birçoğu olay yerin de kavurucu sıcağın altında pişmekten kurtlanıyordu. Bitin yanı sıra sivrisinekler sıcakla beraber hiç durmuyordu o da başlı başına ayrı bir sorundu. Üstüne bir de askerimizin içecek temiz suyu yoktu. Cepheye yakın olan su kuyularının içerisinden ceset çıkıyordu. İshal gibi hastalıklar müthiş yaygınlaştı. Savaş her iki taraf içinde çekilmez bir hal aldı. Mehmetçiğimizin sıhhiye sistemi yok ediliyordu düşman tarafından vurulduğu bilinir aynı zamanda birçok ilaç eksiği vardı. Doktorumuz, hemşiremiz sayılıydı. Yaralanan askerler zor şartlarda tedavi ediliyordu. Hoş, yaralanan kendine bir baktırıp tekrar cepheye yollanıyordu. Şartlar aslında anlatılandan ve yazılanlardan çok çok daha zor ve ağırdı. Sözlerimi Mahmut Esat Bozkurtla devam ettirmek istiyorum.: Tehlikelerle çevrilmişiz… Yabancı tehlikesi vardır, çalışıyorlar. Şeriatçılar tehlikesi vardır, çalışıyorlar. Hilafet, saltanat tehlikesi vardır, çalışıyorlar. Şurada, burada muhalefeti geçim vasıtası yapmak, hırslarını muhalefetle doyurmak isteyenler vardır, çalışıyorlar. Bazı noksanlarımız olabilir. İdealist arzulara uymayan şeyler, yerinde olmayan bazı işler bazı hareketler bulunabilir. Türk Milleti hesabına paylaşmayacağımız hiçbir şey yoktur. Her şey milletindir. Eksikleri ayrılıkla değil, birbirimizi eleştire eleştire birlikte, elbirliğiyle yoluna koyabiliriz. Mutlaka birleşeceğiz. İktidar yanlısı, muhalif ayrımını tanımıyoruz bile. Biz tarihin kaydedebildiği en büyük bir davanın bayrağı altında toplanmış Türk İhtilalcileriyiz, o kadar. Demem o ki başta Büyük Halaskar Atatürk’e, silah arkadaşlarına, Aziz Şehitlerimiz ve Aziz Türk Milletine sevgi , saygı ve minnetle teşekkürümü bir borç bilirim. Çanakkale de verdiğimiz şehitlerin yetim öksüz evlatları hakkınızı helal ediniz. Eşsiz kalan Aziz Türk Kadınları hakkınızı helal ediniz. Aziz Türk Askeri başta Seyit Onbaşı gibi bizler de aynı vatan aşkı ve milliyetperver duygu ve his ile kaldığımız yerden Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Şanı Yüksek Türk Milletinin bekası ve yarınları adına çalışmaya çabalamaya devam ediyoruz. “Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır” deyip toprak bütünlüğümüz ve milli sınırlarımızın güvenliği söz konusu olduğu zaman bizler de sizler gibi gerekeni yapıp canhıraş savaşır ve bu memleketin asıl sahibi kimdir Çanakkale ruhu ile gösteririz. Temennim şu ki Allah bir daha bu memlekete Çanakkale Destanı yazdırtmasın. Son söz Türk’ün Bilge Başbuğu Atatürk’ün de dediği gibi: “YURTTA SULH CİHANDA SULH” Melise KATILMIŞ Bu haber 1188 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |