anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 136  
»Bugün 670  
»Toplam 14023389  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.133.121.160
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

KAVGA

Fatma ÖZDENİZ

26 Mart 2016, 22:25

Fatma ÖZDENİZ

                        KAVGA 

 

Bu yazımda KAVGAYI yazmak istedim. Çünkü yaşamımız kavgalarla dolu.

İfadesi bile beni irrite ediyor. Kavgayı seven olabilir mi? Veya kavgadan kazanan, mutlu olan hiç görüldü mü? ‘ KAVGANIN KAZANANI OLMAZ.

İnsanlar arasındaki nizanın ne hayatımıza ne işimize ne düzgün bir psikolojiye sahip olarak güzel günler geçirmemize faydası  vardır.

Kavga: İki taraf arasında yapılan gürültülü çekişme. Savaş, dövüş, münazaa.

Hayatımızı düşünür, gözümüzde canlandırırsak doğumdan ölüme kadar mücadelemiz( kavgamız ) hep vardır.

Her kavga illa da zarar veren cinsten değildir.

Çocuk doğar kendini yaşam mücadelesinin içinde bulur. Oturacak, diş çıkaracak, emekleyecek, yürüyebilmek için önce bir yere tutunarak sıralayacak, ayakta durma ve yürüme.

Derken gelir okul çağı. Evden, anneden ilk ayrılış bir kâbustur. Yeni kişi ve kişiliklerle ilk karşılaşma.

Bazı çocuklar annelerine okul mesaisi yaptırırlar. Bunun süresi her çocuğa göre değişir.

Kimilerine ise bu başlangıç bir zevktir. Hemen işin üstesinden gelmişlerdir.

Mücadelede ilk günden galiptirler, kazanımları onlara rahatlık ve huzur verir.

Yol ilerledikçe yeni mücadelelere yelken açmak vardır. Sınavlara gelmiştir sıra.

Dershane, özel hoca, bir karmaşa, mücadele alır başını gider.

Yolun sonunda kazanmakla kaybetmek yan yanadır. Hep kazanmayı yeğleriz ama her zaman olmaz. Bir kazanıp bir kaybederiz ama azmedersek; yolun sonu  başarıdır.

İşte bu ‘hayat kavgasıdır, başaran kazanır başaramayan geride kalır.

Geride kaldım başaramadım diye başaranlara karşı haris davranıp içten içe kendini yiyenler hep kaybedenlerdir. Onların başarılarını takdirle karşılayıp kutlamak bir erdemdir. Yeteneklerin farklı olduğunu bilmek, kabul  etmek iç huzuru ile yaşamaktır.

Sağlıksız düşünce  ve varsayımlar yanlışlıklara nedendir.

O’na torpil yapıldı,

Hakkım yendi gibi akla sığmayan yorumlar akıl sahibi insanların yapacağı yorumlar değildir.

Kazananın kazancı kazanmayanı yormasın.

Fakat maalesef düşündüğümüz kadar olumlu değil toplumu oluşturan insanlarımız.

Komşular çocuklarının durumlarını hemen dışa vurmasalar bile çekiştirirler.

Ana, baba:

-Senin Hasan’dan ne eksiğin var?

-Hangi ihtiyacın karşılanmıyor?

Farkında değiller kavga ettiklerinin. Hatta zararda olduklarının. Buna ‘kaş yapayım derken göz çıkarmak, derler.

Tüm çabalara rağmen  negatif düşüncelerle yüklü ise  kişi  iyiye giden işlerin kötüye gitmesine neden olur.

Ne kadar çevreye iyi niyet o kadar iyilik bulma.

‘Er kişi kalbinin ekmeğini yer,’ denir toplumda.

Kavgalarımız çeşitlidir:

Koltuk kavgası: kişilerin bir makama gelebilmek için verdikleri mücadele, gayret. Mücadelenin  adil, iftirayı içermeyen şekilde  olması en tasvip edilenidir.

Post kavgası: siyasetçilerin, mirasçıların, iş adamlarının çekişmesi. Bu münazaanın iyi veya kötü neticelendikten sonra şu söz söylenir: yorgan gitti kavga bitti.

Ağız kavgası: sözlü atışma. Fiziki temas olmadan yapılan niza. Terbiyemizi  çöpe  atarak hatta sonra pişman olacağımız kelimeleri düşünce süzgecinden geçirmeden sarf etmek. Belki  sonra  pişman  olunur  ama söz  ağızdan  çıktıktan sonra  geri  dönüşü  yoktur.

‘Atılan okun ve söylenen sözün geri dönüşü yoktur.’

İki dinle  bir konuş.’

‘Dilin  kemiği  yoktur,’ gibi atasözleri  konuşurken  kelimelere  dikkatin  önemini  anlatmaktadır.

Yaşam kavgası: sağlığı bozulmuş, hastalıkla başı dertte olanların mücadelesi (kavgası). O doktordan o doktora koşanlar. Hatta şehir şehir doktor arayanlar ve bu arada maddi zorluklarla karşılaşanlar. Sağlıklarına harcamak zorunda kalarak evlerini, arabalarını satanlar, kredi çekenler.

Geçim kavgası: dünyaya gelen her insan mallı mülklü değildir. Gün kazanır gün yer. Zordur birikim yapması. Çocuklarının tahsilinde, hastalığında daha doğrusu iyi gününde kötü gününde nakit sıkıntısı çekerler.

İstikbalini kazanmış  bir  genç  çocukluk hayatını anlatırken; babasından  bisiklet  istediğini  ama  ailenin  madden  uygun  olmadığı  için  alamadığını  ve  babasının ona bisiklet alamadığı için ağladığını, okurken harçlık sıkıntısı çektiklerini, her harcamayı hesaplı yaptıklarını, annenin el işi yaparak  babaya destek olduğunu, kendisinin de yaz ayların da çalışarak harçlık biriktirdiğini dinlemiştim.

Evinin nafakasına katkı sağlamak, okuyan çocuğuna harçlık gönderebilmek için; çocuk bakan, evlere temizliğe giden sayısız fedakâr anneler vardır.  Başkalarına el açıp muhtaç duruma düşmemek için iki işte çalışıp; evine, çocuklarına çok az zaman ayıran babaların sayısı da az değildir.

Devletlerarası  kavgalar: tarih boyu hiç bitmemiştir. Hâkimiyetini, sınırlarını korumak, başka milletlere din ve medeniyetleri empoze edebilme, topraklarını genişletme, üretimlerine pazar bulabilme, devletinin ve  vatandaşlarının ihtiyaçlarının kolay ve ucuz temin edebilme  mücadelesi verirler.

Bu da uluslar arası  rekabeti  beraberinde  getirir.

Uzay savaşları: uzayı keşfedebilme, varsa uzayın verilerinden en fazla faydalanabilmek için yapılan maliyeti çok büyük çalışmalar, büyük gizlilikle  yürütülen  planlar projeler.

Biyolojik savaşlar: nebatların genlerini geliştirerek yeni bitkiler elde etmek ve verimli kılabilmek için, çiçekleri üzerinde  yapılan  çalışmalarla renklerinde değişiklikler, canlılar üzerinde yapılan kopyalama denemeleri v.s.

Kimyasal silah yapımında  da  büyük  rekabetler  var. İnsanlığın yok olmasına neden olabilecek  tehlike arz  eden, hiç kimsenin sıcak bakmadığı çalışmalar  ve  buluşlar.

Bu uğurda kaybettiğimiz kıymetli bilim  adamlarımız, beyinlerimiz.

Sanayi savaşları: silah üretimi, ev alet ve makineleri, mobilya, giyim, beyaz eşya  sayabileceğimiz daha birçok sanayi dallarında  da kıyasıya  bir mücadele  ve  rekabet  vardır.

Sanayi  savaşları  beyin  göçlerine  de  neden  olup  milletimizin  içinden  çıkan  kıymetli  yaratıcı, zeki  insanlarımız  sanayi  devi  olan  ülkelere  transfer  olmaktadır.

Bir  de  üretilen  sanayi  ürünlerine  pazar  bulabilmek  ve  dünya ülkelerine  tanıtmak  için  reklamda  savaş  başlatıyorlar. Bunun  neticesinde  fuarlar, sergiler, galeriler  açılmakta, gösteriler  yapılmakta, promosyonlar  dağıtılmakta, ucuzluk  pazarları  açılmakta, indirimli satışlara  yer  veriliyor.

Tabii ki bu arada  savaşlar  boş  yere  değil  silah  üreticilerinin işine  yarıyor.  Güzel  dünyamızı  insanlara  cehennem  edip  düşmanlıklar  da  sanki  silahlar  gibi  üretiliyor, dünya  da  devleşmiş  ülkelerin  senaryoları  oynanıyor.   Her  gün  hüzünle  izlemek  zorunda  kaldığımız; insanlığın   ve  merhametin  yok  oluşunu, dramatik  olayları  yayın  organları  aralıksız  olarak   veriyor.

Yersiz  yurtsuz kalan barınacak yer bulamayan, merhametsizlerce kakalanan, devletlerarası pazarlıklarda konu edilen mülteciler vicdanlarını  yitirmiş, menfaatçilerin eline düşmüş, sıcakta, soğukta yaşam  mücadele vermeye devam ediyorlar.
           Aile içi kavgalar: karı koca, baba oğul, anne kız, anne oğlan, kardeşler arasındaki kâh kıskançlık, kâh huysuzluktan ileri gelen nizalar.

          Toplumuzun temel taşı ailedir. Ailede dirlik, birlik çok önemlidir. Sağlıklı bir ailede yetişmiş bireylerin hayata tutunmaları başarıları daha sağlamdır. Anne baba ayrı yerde yaşaya bilirler ama evlatlarını kendilerine hasret bırakmamaları, ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamaları velhasıl analık babalık görevlerini yerine eksiksiz getirmeleri  görevleridir.

Çocukları birbirlerine karşı kullanmaları öç almak için onları kullanmaları  çocuk ruhu açısından  yıpratıcıdır, yanlıştır, çünkü  çocuklardan asla ayrılmıyorlar, ana  babalık  bakidir.

Acıdır ama severek isteyerek yapılan birliktelikler, yaşanan mutluluklar, verilen o güzel sözler, bitmesi  imkânsız gibi verilen görüntüler, nedeni, niçini iki kişiye ait nedenlerden dolayı  bitebiliyor.

Bu da topluma acı veren, olmasını hiç kimsenin  istemediği  sosyal  depremler. Dileklerimiz hiçbir  bütünlük  böyle sarsıntılara  maruz kalmasın, daha dayanıklı, sabırlı tahammüllü, birbirine güvenli olsunlar.

Bireylerin    birbirlerine  dayanarak, sımsıkı  bağlanarak  mutluluk  içinde  yaşamaları  toplumun  sağlığını  güçlendirir.

Sabır  acıdır  meyvesi  tatlıdır.

Sabır güçlü insanlara mahsustur.

Doğumunu  özlemle  bekleyip  tırnağına  zarar  gelmesine  kıyamadığımız, saçının  bir  teline  dünyaları  verebileceğimiz  evlatlarımızın  yıpranmasına  hiçbir  gönül  razı  olmaz.

Tabi ki bunların örnekleri  saymakla yazmakla  bitmez.

Çıngar çıkarma: tam düzenli giden bir işi, ortaklığı, dostluğu, komşuluğu, arkadaşlığı, aile birliğini bozmak. Kıskançlık, anlamsız olumsuzluklar, nifak çıkarmak, alınganlıklarla ortamı bozma.’Bir kötünün yedi köye zararı varmış,

Öç savaşı: kötülüğe kötülükle cevap vermek, intikam almak. Atalarımız buna da şöyle bir sözde bulunmuşlar: kanı kanla değil su ile yurlar ( yıkarlar )demişlerdir.

Belalı olmak: sebepsiz yere herkesle kavga çıkartmak. Öfkeyle kalkıp zararla oturmak. Bu tür insanlara şu sıfatlar yakıştırılır: agresif, bağırgan, sataşkan, panik atak ( günümüzün hastalığı ), kuduruk, mütecaviz, azgın, polemikçi, cıngarcı, bulaşkan, saldırgan  olma.

        
           
 

Ne komşumuzdan, ne iş arkadaşımızdan, ne kardeşimizden  hatta  çocuğumuzdan, hayat arkadaşımızdan, ruh halimizden  emin  değiliz.

Televizyonu açıyoruz, gazetelere bakıyoruz, dizilerde, yarışmalarda, haberler de  hep  niza.

Kalbimiz sıkışıyor, zaman  zaman  gözyaşlarımıza  zincir vuramıyoruz.

Devletler, milletler kavgalı, mahalle sakinleri birbirlerine  karşı  çekimsiz.
            Birbirimizin  güzel, mutlu, mesut  hallerini  sevemez  olduk.

Kalbimiz  herkese  kapalı  ve  kıskanç, karalar bağlıyor, kimseyi  içine sığdıramıyor.

Nedir  bu  sisli  düşünceler?

Dünyaya  ebediyen  mi  geldik?

Hepimiz  faniyiz, her şey  geçici.

Üzerimize  zaman  zaman  yağmur  gibi  yağan, bizi  ferahlatan, kuşlar gibi  uçuran, Allah’a  şükürler  olsun  dedirten  mutluklar, ne de kara bulutlar  gibi  üzerimize  çöken  üzüntüler, yaşamımız  içindeki  kâbuslar, asla  olmasını  hatta  hayal  bile etmediğimiz  başımıza  gelen  olaylar  asla  baki  (  kalıcı ) değildir. 

Mevsimler  gibi  gece ve  gündüz  gibi.

Gecenin  en  karanlık  olduğu  an  güneşin  doğmasına  az kaldığı  zamandır.

Tüm insanlığa kavgasız, savaşlara son  verilmiş, gönül  bahçelerinde    çiçekler   açtıran, meltem  rüzgârları  ile  serinletebilen ve  bin bir  çeşit  meyve  ağaçları  ile  süslü  bir  dünya  dilerim.

 

Fatma ÖZDENİZ

Mart  2016

Bu haber 1791 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir