| |||||||||||||||||
| |||||||||||||||||
Sponsor AlanıAnamur SEDİRAnamur SEDİR 1993-1994-Aralık 1993 1. Sayı-Ocak 1994 2. Sayı -Şubat 1994 3. Sayı -Mart 1994 4. Sayı -Mayıs 1994 5. Sayı SaatHİKÂYELERİmran AKSOY HikâyeleriAna MenüSponsor AlanıZiyaretçi Bilgileri
HAVA DURUMU |
CİŞEİNNAME-128 Kas?m 2015, 23:52 CİŞEİNNAME-1 Batıya yakın doğunun tam da şah damarlarının üstünde, bilinmedik zamanlardan beridir, bilindik ve bilinmedik, nice ümranın kurulduğu topraklarda, bilinmedik bir ücrada, bilinenler kaleme döküldü. Bilindik yerlerde yazılsaydı yazılamazdı, yazdırılmazdı da ondan sebep. O devir, yazanın, yazmanın, düşünmenin, düşünmek istemenin ayıplandığı, hor görüldüğü hatta yasaklandığı bir devirdi… Zindanların, insan soylularla dolup taştığı karanlık bir devir. Çok değişik yaratığın, bazen çift, bazen üç ruhlu olan acımasız hauş denen yaratıkların, koin denen çift tabiatlı kalabalıkların ve de az sayıda sinmiş insan soylunun birlikte yaşadığı, yakın doğunun, batıya yakın ülkesinde, o kapkaranlık devirde yazıldı bu yazılanlar. "Söz uçar, yazı kalır." atasözündeki buyruk yerine getirilsin, olan biten unutulmasın diye yazıldı. Yazılanlar ortaya çıkarsa, yazıcısının başına neler gelecek hep birlikte göreceğiz. O da hani, az suçlu değil. Derdin ne? Hauşlara katılamıyorsan, koinlere de mi karışamadın? Aç değilsin, açık değilsin. Varsın bunları, karnı birbirine yapışmış, usu kafatasından uçurulmuş, gözlerine perde çekilmiş koinler düşünsün. Böyle dese de dayanamadı. Birer mankurta dönüşmüş zavallı koinler nasıl düşüneceklerse… Aynen böyle düşündü. “Onların yerine biri, olan biteni dillendirmeli.” dedi, böylece başladı yazmaya. Ahali nazarında hiçbir zaman itibarı olmayan ne idüğü belirsiz bir dil, o devirde bir küsur asır sonra yeni yeni revaçta olmaya başlamıştı. Her şeye "yeni, yeni" denilse de bitpazarına nur yağdığı zamanlardı. Kral Cişein, Ak Ülke'deki İnsan soyluların çok şeyinden tiksindiği gibi dilinden de tiksiniyordu. Çaşıtlarıyla yaptırdığı nabız ölçümleri tebaanın yarısı yeterliydi neticesinde, "Bu konuşulan dil bizi geriye götürür, bununla ilim filan yapılamaz!" diyerek ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Bunun peşinden de ne kadar hauş varsa bu miadı dolmuş dili öğrenme gösterişine seğirtmiş idi. İşte bu yazıyı yazan da, “Nasıl olsa elli yüz sene sonra öz dil unutturulur, ya da yazılanları hauşlar okuyamayabilir” diyerekten güya yazısını benzetemese de sözünü, itibarı olmayan o dile benzeteceğim diye bir gayrete girdi. Yine de öz dili konuşan tek tük insan soylu kalmış olabilir ihtimaliyle tam da öyle yazmadı. Neden tek tük dediğimize gelince: Çok olması zor ihtimal da ondan. Konuşsa bile okuması az ihtimal. Memlekette bu devirde bile okumanın yazmanın ne kadar hakir görüldüğüne bakılırsa, artık bir elli sene sonrasını varın siz düşünün. Tek tük bile belki de mübalâğalı olacak. “Bu kadar da karamsar olma!” diyen varsa, şöyle bir düşünsün de alsın boyunun ölçüsünü. Tabi, düşündüğünü, kimseye söylemeden düşünmeyi de ihmal etmesin; zira sen kim oluyorsun da bu devirde düşünme işini yapabiliyorsun derler, zindana tıkarlar. Ak anaların, ak ataların Ak Ülke'sinde olup bitenleri şimdi başlayabiliriz anlatmaya. Aslında burada anlatılacak olanların çoğundan yazan da habersizdi. Çünkü o devirde büyük bir karartma vardı. Olup biteni öğrenmek her babayiğidin harcı değildi. Ellerinde gizli defterler olan gizli çaşıtlar, reayaya, hele az biraz muhalif olduğunu da biliyorlarsa nefes aldırmazlardı. Hauşlardan birisi, nasıl oldu bilinmez; vicdanına yenik düştü. Bildiklerini itiraf etmeye karar verdi. İşte bu yazılanların çoğu onun itiraflarından aktarıldı. Derya Ötesi Ülke filmcilerinin deyişiyle değil, kendi deyişimizle demeyi daha makbul gördük. Sözün özü: Bu yazılanlarda anlatılan şahıs ve olaylar, gerçek hayatla bağlantılı da olabilir, bağlantısız da. Birisi çıkıp da, “Burada anlatılan filan şahıs benim.” derse bundan iki şey çıkar. Birincisi: Demek ki, gocunduğu bir husus var, eteğindeki taşı döksün, doğruluğa gelsin. İkincisi: “Buradaki filan şahıs benim. Sen kim oluyorsun da böyle yazarsın!” diyerek zulme kalkarsa, yine bizim doğrumuz ortaya çıkacak; zalim, “zalim” deyişimizi ispat etmiş olacak. Bu iki sonuç da elbette bize uyar. *** (Devamı var) Hamdi MERSİN Bu haber 1497 defa okunmuştur.
|
Sponsor AlanıSANATIN İÇİNDEN ;Sponsor Alanı |
|||||||||||||||
0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder. |