anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 23  
»Bugün 1446  
»Toplam 14033129  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.16.15.149
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

SİYASETE SALÂVATLA GİRİLMEZ

Hüseyin DENİZ

15 May?s 2014, 19:14

Hüseyin DENİZ

SİYASETE SALÂVATLA GİRİLMEZ 1

Başbakanımızın siyasi konularda söz söyleyen herkese “Parti kursunlar konuşsunlar, cübbelerini çıkarıp konuşsunlar” diye efelenmesi pek meşhur. Son olarak da AYM başkanı Haşim Kılıç için “Cüppesini çıkarıp siyasete atılsın, öyle konuşsun” deyince 27 Nisan tarihinde Ahmet Hakan “Siyasete Salavatla mı Girilecek Kardeşim” başlığı ile çok güzel bir yazı yazmış.

Aslında yazıların kulağını kuyruğunu kesip kuşa benzetmeyi doğru bulmuyorum. Onun için de internetten yazıyı bulup tamamını okumanızı isterim.  Ama çoğu zaman da alıntılar yapmak farz oluyor.

Ahmet Hakan  “12 Eylül’de de böyleydi: Siyaset “cıs” ilan edilmişti. Gence yasaktı, işçiye yasaktı. Üniversiteye yasaktı, İslamcıya yasaktı, aşırıya yasaktı, solcuya yasaktı. Siyasete girme izni sadece 12 Eylül egemenlerinin “münasip gördüğü” tipler için mubahtı.” Diyor ve devam ediyor. “İleri demokrasi döneminde de buraya doğru bir gidiş var. Bugünkü egemenler de siyasete girme hakkını, sadece parti kurup karşılarına çıkanlara tanıyorlar. Onlara da ne kadar tanıdıkları tartışılır ya.. “

Sonra da bağlıyor: “Oysa siyaset hayatın her alanını kapsar. Bir yüksek yargı organı başkanının ‘Hukuk demokrasi ve özgürlük’ açısından Türkiye iyiye gitmiyor” demesi de siyasettir ve bunu demek için o mahkeme başkanının ille de cüppesini çıkarıp sandıkta yarışması gerekmez.

Ve bombayı patlatıyor: “Demokrasilerde siyasete salavatla girilmez.  Demokrasilerde siyasete herkes elini kolunu sallayarak girer. Üniversite de girer, dernek de girer, gazeteci de girer, sendikacı da girer, azınlık da girer, çoğunluk da girer. Partili de girer, partisiz de girer. Demokrasilerde siyaset yapmak herkese anasının ak sütü kadar helaldir.  Siyasete girmek için ille de parti kurup sandıktan çıkmak gerekmez.

Demokrasilerde sadece ve sadece.. ‘Sandıktan çıkanı demokrasi dışı yöntemlerle cebren alaşağı etmeye çalışan’ tipler için tüm yolar kapatılır. Onun dışındaki herkese ise kapılar sonuna kadar açıktır.” Diye bitiriyor yazısını Ahmet Hakan.

Demokrasi denen güzeli herkes kendi kafasına göre tarif ediyor ya. Başbakanımız da yüzde bilmem şu kadar oyla seçilmiş ya. Kendisine kimsenin dil uzatmasına tahammülü yok. İş dünyası ekonominin gidişine yönelik bir şey söylese bile azarlanıyor. Üniversite öğrencisi bir siyasiye yumurta atıyor o üniversitenin yönetimi parpılanıyor. Bir sendika başkanı yanlışlıkla ağzını açmaya kalksa dövmekten beter ediliyor. Tek kusurları da siyasete girmemiş olmaları. Sanki başbakanımız kendisi siyasetçiye karşı gayet nazik, gayet anlayışlı, gayet sıkı bir ekip çalışması içinde. Hepimiz görüyoruz ki bırakınız başka partilerden, kendi partisi içinden bile aykırı bir ses çıkarmaya kalkan olsa derhal linç edecek.

         Demokrat partinin bir ayıbı vardır: 1959 yılı Nisan ayında Uşakta İsmet Paşa taşlanmıştır ve dönemin demokrat partilileri suçluları bulup cezalandırmak bir yana sevinçten göbek atmışlardır.  Taşlanan kişi herhangi bir muhalif değil, Kurtuluş savaşını baştan sona yöneten bir cephe komutanıdır. Cumhuriyet’in her taşında emeği olan birisidir. Demokrat olan hükümet, muhalefete karşı gözünü öyle karatmıştı ki ne yaptığını bilmez hale gelmişti. Günümüzde de Başbakanımız çok haklı olarak Demokrat partinin devamı olmakla övünüyor. Bu övünç ve gururla kendisine karşı çıkan her çatlak sese karşı hem medyadan, hem de yargı ve kolluk güçleri aracılığıyla kılıç üşürüyor.

         Devletin 3 milyon memuru var. 812 bin öğretmen, 14 bin hâkim ve savcı, 120 bin öğretim üyesi, 200 bin asker, 384 bin sağlık personeli, 103 bin mühendis, 107 bin din görevlisi çalıştırıyor. İşçi statüsünde çalışanları saymadık.

         Devletimiz iyi eğitim almış, yol yordam, usul erkân bilen bu kadar insanının üstüne çökmüş, ağzına da birer gem vurmuş. Mesleği ve konumu ne olursa olsun konuşmak isteyenlere karşı Başbakanımız kükrüyor: “Siyasete gir, ondan sonra konuşalım.” Bir yandan Çanakkale’de şehit verdiğimiz insanların şu kadarı yetişmiş ve akıllı bir kuşaktandı diye ağlayacaksın, öte yandan iyi yetişmiş bu kadar insanın üstünde tüneyeceksin…  

         SOMSÖZ: HOROZU AZ OLAN KÖYDE SABAH BİR TÜRLÜ OLMAZ.

 

  SİYASETE SALÂVATLA GİRİLMEZ 2 

         Tabii ki bizim konumuz ülkenin genel siyasetine ayar vermek değil. Biz karınca kararınca kendi kentimizdeki siyaset-vatandaş ilişkisine değineceğiz. Gazeteci olarak yurdum insanlarıyla, toplum önderleriyle konuşurken söz arasında bazı konulardaki düşüncelerini soruyoruz. Neredeyse şeytan görmüş hacı gibi yerinden fırlayacak hale geliyor ve “Arkadaş diyor, ben siyasete bulaşmam.” Bir memura işi ile ilgili bir soru soruyorsunuz, “Benim diyor demeç verme yetkim yok.” Ve devletin tüm kurumları vatandaş için bir kapalı kutu haline geliveriyor. Hani devlet şeffaf olacaktı?

         1500 mevcutlu bir okulun müdürüne, “Dershanelerin kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye soruyorsunuz. “Ben diyor, devlet memuruyum. Konuşamam.”  Milli İlçe Eğitim Müdürü’ne sorsanız da cevap değişmiyor. Eğitimle ilgili hayati bir konuyu öğretmenle, okul müdürüyle konuşamazsanız kiminle konuşacaksınız? Herkes Milli Eğitim Müdürü’yle içli dışlı olamaz ki. Kaldı ki yasa onların da elini kolunu bağlıyor. Neden? Başbakanımız kızmasın diye. Aynı durum Odalar ve Dernekler için de geçerli. Ticaret Odası, Esnaf Odası, Şoförler Odası da ülkedeki olaylar ve durumlarla ilgili bir görüş beyan etmeye korkuyor. Niye? Başkan kızar diye. İlle de başbakan olması da gerekmiyor. Ola ki ilçe başkanını, belediye başkanını ya da başbakanın mahallenizdeki temsilcisi olan mahalle muhtarını kızdırırsanız da ağzınızın payını alırsınız. “Oradan in, siyasete gir, öyle konuş.”

Siyasetçi, muhtar, oda ve dernek başkanı gibi toplumun önüne düşün insanlar konuşurlarsa değil, konuşmazlarsa vebal altında kalırlar. Patron kızacak diye düşüncesini söylemeyen personel, işletmeye zarar verir. Başkan kızacak diye düşüncesini söylemeyen muhtar mahalleye zarar verir.

Ahmet Hakan’ın da dediği gibi demokrasilerde herkes, her konuda düşüncesini söyler. Bunları yaymak için toplantı düzenler, yazılı ilan dağıtır, dernek kurar, örgütlenir. Demokrasi düşüncesine göre düşünceler söylendiği zaman değil, söylenmediği zaman kötü olur. Neden? Çünkü sahibi korktuğu ya da “Beni ilgilendirmez” diye düşündüğü için söylemekten çekindiği düşünceler, en değerli meta olan, toplum kalkınması için itici güç olacak düşüncelerin daha doğmadan ölmesine neden olur.

Bir başka neden de söylenmeyen düşüncelerin yeraltına inme, toplumda dağılırken birtakım dengeleri bozma ihtimali ortaya çıkar. Vatandaş düşüncesini rahatça söyleyemiyorsa karnı Hüt dağı gibi şişer, ruhsal dengesi bozulur, devletle ve komşularıyla ilişkilerinde hır çıkarmaya yatkın hale gelir.

 Üçüncü neden de muktedirler demokrasinin en önemli rükünlerinden biri olan ikna yöntemini kullanamaz, bu yüzden düşmanlıklar artar. Vatandaş konuşmuyor ya da konuşamıyorsa düşüncesini nereden bilip nasıl ikna edeceksiniz? Yani mahkemede susma hakkını kullanan vatandaş, bunu bir savunma yöntemi değil, bir protesto yöntemi olarak kullanmaktadır. Alevi-Bektaşi geleneğinde düşkün ilan edilen kişi ile kimsenin konuşmaması da bir cezalandırma yöntemidir. Yani konuşmayan vatandaş bize iyilik yapmıyor, bizi cezalandırıyor demektir.

Ben kendi adıma toplumdaki en katı gruplardan olan asker ve polisin bile kendi demokratik kurumları aracılığıyla konuşmasına karşı değilim. Asker konuşuyormuş. Konuşsun kardeşim. O bu ülkenin vatandaşı değil mi? Onları biz başka ülkelerden mi getirdik? Ha konuşurken belindeki silahı gösteriyorsa o zaman en ağır biçimde dersini verelim. Asker konuşurken dayılanıyor, belindeki silaha güvenip efeleniyorsa ipini çekelim. Ama askerlerimizin çoğu iyi okullarda iyi eğitim almış, çeşitli vesilelerle dış dünyayı gezip görmüş, yurt sevgilerinden kuşku duyulmayacak kişiler. Bu kadar geniş bir kadronun ağzına kilit vurmak demokrasi ile düşünce özgürlüğü ile bağdaşmaz.

Bizim eski geleneklerimizde çocukların da gençlerin de yaşlıların da konuşma izni yoktur. Çocukların aklı ermez. Kadınların saçı uzun aklı kısadır. Gençlere laf düşmez, yaşlılar da bunamışlardır. O zaman bu topluma kim ön ayak olacak, kim yol gösterecektir?

Konuşma yasağını savunan yurdum insanları, demokrasiyi içselleştirememiş, sorunlar ve çözüm yolları üzerinde kafa yormaktan aciz, kendi sorumluluklarını bile başkasına yıkmaya çalışan zavallılardır. Onlara muktedirler neyi münasip görse yakışır. Pahalılık da, soygun da, haksızlık da, hakaret de.

 Herkese konuşma yasağı uygulamak isteyen muktedirler yurt sevgisini siyasetçilerin tekelinde sanan eski kafadır. Halbuki bu yurda verebileceğimiz en büyük hediye, sevgimizdir.

SOMSÖZ: YURT SEVGİSİ, KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİLDİR. 

Hüseyin DENİZ    

Bu haber 1824 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir