FUKARA TÜRKLÜĞÜM
Kızılay Başkanı demiş ki, “Türk satmadığı için, maden suyu şişelerinden ‘Türk’ü kaldırdık.” Şimdi, o maden suyu sadece “Kızılay” adıyla satılıyor.
Biz ırkçı, kafatasçı falan değiliz. Lâkin mazimizi, dünyanın her yerindeki akrabalarımızı, kültürümüzü, bizi biz yapan değerleri seviyoruz.
Türk, Bozkurt, Turan kelimeleri bize heyecan veriyor. Bazen coşturuyor, bazen içlendiriyor, duygulandırıyor, hatta hüzünlendiriyor, hislerimizi gözlerimizden taşırıyor.
TÜRKiye’nin bütün imkân ve nimetlerinden, alabildiğine yararlanan, konfor içinde yaşayan Kızılay Başkanı’nın Türk kavramına yaklaşımı yukarıdaki gibi…
Öylesi var…
Şöylesi de var:
“1947 sonbaharında Paris’te Sen nehri kıyısında bir ceset bulunmuştur. Üstünden çıkan evraktan Kırımlı bir Türk olduğu, İkinci Dünya Savaşı’nın badirelerine kapılarak yurdunu kaybettiği; savaş sonunda Paris’te kaldığı ve çok fakir bir hayat sürdüğü anlaşılmıştır. Aşağıdaki şiir onun cebinden çıkmıştır.” (Kısaltarak anlattım, İHC):
PARİS AKŞAMLARI
Uzaklarda yurdum, buradan çok uzak…
İsterim ki her an anayurdumda,
Dağları dumanlı, yaslı Kırım’da,
Duvarda mavzer ve KUR’AN olan
Bir bakır sinili sofra başında,
İftar beklenilsin, dua edilsin,
Ve sessiz sedasız yemek yenilsin.
Semaver kaynarken ocak başında,
Dünya Türklüğünden, Türk tarihinden
BOZKURT’tan, TURAN’dan söz etse dedem,
Sonra Türklük için eylese niyaz,
Gözlerinden akan yaşını görsem.
Düşerim yollara akşamüstleri,
Hep böyle çaresiz yıllardan beri,
Her an heyecanlı, gözlerimde yaş,
Görmek ümidiyle bir Türk, bir dildaş,
Dolaşırım Paris caddelerini,
Yorgun akan SEN’i, köprülerini…
Bir karakış vakti SEN kıyısında,
Kafamın içinde Türklük ülküsü,
Ruhumu kavuran özyurt hasreti,
Böyle göçeceğim ebediyete.
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
Defnetmek üzere götürecekler…
Kimim ben ve neyim, ne bilecekler.
(Türk Edebiyatı Dergisi, Ağustos 1995)
x x x x x x x x x
Bu mısralarda ruh ve his tellerime en çok dokunan; Türkiye dışından bir Kırım Türk’ünün, anayurdundan binlerce kilometre ve yıllarca uzakta,
Fakr-u zaruret ve sefalet içindeyken BOZKURT’u, TURAN’ı düşünmesi, “Türklük ülküsü”nden söz etmesi oldu.
Gelin de hüzünlenmeyin,
Gelin de içlenmeyin,
Gelin de coşmayın, coşkunuz gözlerinizden taşmasın!
Gelin de Türklüğün asaletine, büyüklüğüne, sonsuzluğuna inanmayın!
İsmail Hakkı CENGİZ
Bu haber 1715 defa okunmuştur.