anamursedir-anamur dergi
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı

Anamur SEDİR

Anamur SEDİR 1993-1994

   -Aralık   1993  1. Sayı
   -Ocak    1994  2. Sayı
   -Şubat   1994  3. Sayı
   -Mart     1994  4. Sayı
   -Mayıs   1994  5. Sayı

MAKİ DERGİSİ

MAKİ DERGİSİ-105

Saat

Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 17  
»Bugün 2386  
»Toplam 14025105  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 18.189.193.172
» Bu sitemizi ziyaretiniz

HAVA DURUMU

ANAMUR

RAMAZAN AYI GİRERKEN

Mehmet GÜMÜŞ

07 Temmuz 2013, 00:21

Mehmet GÜMÜŞ

            RAMAZAN AYI GİRERKEN

Ramazan, kutsal ve olağanüstü bir zaman dilimidir. Günah yükünden kurtulma ve rahmet denizine yelken açma fırsatını veriyor bize ramazan.

Ama unutmayalım ki, büyük fırsatlar büyük sorumlulukları beraberinde getirir.

Allah Rasülü s.a.v, bir Ramazan ayı öncesinde hutbeye çıkarak ümmetine bir hutbe irat etmiştir.

(… ramazanda her hangi bir iyilik yapan kimse, diğer zamanlardaki farzları yapmış gibi sevap alır…)

Allah’a bizi yaklaştıracak bir şey yapmamızı istiyor peygamberimiz.

Çünkü Allah, ramazan ayında kullarını affetmek için bahane arıyor adeta..

Yeter ki biz el açıp duralım Allahın huzuruna.

Ve diyelim ki: kaçak kulun kapına geldi, bu günahkar ve isyankar kulun sana yöneldi, senden avf ve mağfiret istemeye geldi….bunu diyebilirsek.. ve herkesin uyuduğu ama Hakkın uyumadığı gecelerde sahur öncesi iki rekat teheccüd kılarak iki damlacık göz yaşı akıtabilirsek RABBİMİZ MUTLAKA BAĞRINA BASACAKTIR BİZİ…

Çünkü öyle buyuruyor Rabbimiz bir kutsi hadiste:

Ey kulum, sen bana döndün ya, beni hatırladın ve bana rabbim ben geldim, affına geldim, aczimi ve zayıflığımı sana bildirmeye geldim, elimi açıp boynumu büküp günahımla ve hatalarımla sana geldim dedin ya..

İşte ramazan ayı, her gecesinde rabbimizin böyle seslendiği olağanüstü bir zaman dilimidir.

Öyle ya şairin dediği başka gidecek kapı da yok zaten.

Devam ediyor Allah Rasülü Hutbesine:

Ramazanda insanlar barut fıçısı gibi olurlar..etrafındakilere kırıcı davranabilirler.. siz sabırlı olun.

Ramazan dışında insanlar farklı farklı yiyecekler yerler.. kimi kuru ekmek-zeytin kimisi de bal-baklava… ama ramazanda sabahtan akşama dek bütün müminler eşittir..

Cehennemden kurtulma fırsatı veriyo Allah bize ramazanda. Peki nasıl? Yardıma muhtaç insanları, aç ve arkasız fakir fukarayı soframıza çağırırsak cehennemden kurtulacağımızı söylüyor cenabı hak.

Bir başka hadiste:

“Bir mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle halkı Allah’ın korumasından çıkar”[1][1] anlamındaki hadis, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.

Evinde eşine ve çocuklarına güler yüzlü davranan, sokakta-iş yerinde insanlara hoşgörü ve saygılı davranan, Müslümanların işlerini kolaylaştıran ve müminlerin gönüllerini kırmadan incitmeyenleri Allah ta hoşgörülü davranır ve işlerini kolaylaştırır ve sonunda da cehennemden kurtarır..

Evet değerli müminler, Bir ramazan ayı yaklaşırken Allah Rasülü Medinedeki

Aslında Zaman, tüm yaratılışı anlamlandıran bir özge yaratılıştır. Bu nedenle Kur’an’ın, üzerine en çok yemin ettiği şey, zaman kesitleridir. Velfecr : Fecre yemin olsun; Veşşefak :

Şafağa yemin olsun; Vedduha : kuşluğa yemin olsun; Vennehar : Gündüze yemin olsun; Velleyl : Geceye yemin olsun; Velasr : çağa/ikindiye yemin olsun…

Zaman üzerine bunca yemin edilmesinin nedeni, insan için “hayat” demeye gelen zamana bir dikkat çekiştir; Bedelsiz elde edildiği için önemi gözden kaçan zamana…

Zamanın bazı kesitlerini vahiy öne çıkarır. Bunların en başında Kadir Gecesi gelir ki, Kur’an’a göre “bin aydan hayırlı”dır. Kadir gecesi ise, bu kutsallığını, Kur’an’ın inmeye başladığı gece oluşundan alır. Bu gecenin Ramazan ayı içerisinde yer alan gecelerden biri olduğunu da, biz, yine Kur’an’dan öğreniyoruz.

Şu halde, Ramazan orucu, bir anlamda, Kur’an’ın doğumunun kutlanmasıdır; Ramazan, bu yanıyla “Kur’an ayı”dır.

Sırf, Kur’an’ın, hangi gece olduğu belirtilmeyen doğum günü/gecesi içerisinde yer aldığı için, tamamını oruç tutarak kutladığımız Ramazan yine geldi; Peki, Ramazan’ın sebeb-i hikmeti olan Kur’an da geldi mi?

Ramazan’ı idrak eden her mü’min, bu soruyu kendisine sormalı. Hayatında Kur’an’ın ne kadar yer aldığına bakmalı. Doğum gününü â lâ yı vâ lâ ile kutladığı nur topu ‘çocuğun’, kendisine ne olduğunu sormalı. Kur’an’sız bir Ramazan Orucu tutmanın; Çocuğu öldürüp, doğum gününü kutlamak gibi bir şey olduğunu düşünmeli…

Bütün bunların gerçekleşebilmesi için, Ramazan’ın festivalleşmesinin ve “diyet ayı”na dönüştürülmesinin önüne geçmek gerekir. Ramazan’ı festivalleştirenler, Ramazan Bayramı’nı da “Şeker bayramı”na dönüştüreceklerdir. Oysa ki Ramazan ,”bedence küçülüp, ruhca büyüme”nin talim edildiği bir zaman dilimidir.

“Nice oruç tutanlar vardır ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur” hadisi bu gerçeği vurgulamaktadır. [2][2]

Ramazan'ı 'beslenme festivaline' dönüştürmek, bu imkanı hovardaca israf etmekten başka bir şey değildir. Ramazan'ı festivale dönüştürenler orucu diyete, ibadeti adete dönüştürürler. İbadeti adete dönüştürenlerin kaçınılmaz olarak yaptıkları ikinci yanlış 'adeti ibadete' dönüştürmektir.

Ramazan, bir ruh beslenmesidir ki; Bu ayda , insanın hayvanî tarafı; Ayartıcı özbenliği, iç güdüleri, şehveti, tutkusu ve dünyevileşme hırsı geriye çekilip; insanî tarafı öne geçer.

Ramazan, yıllık ruh bakımıdır. İnsan, bu yolculuğun sonunda, kendisiyle buluşacak, bilişecek, tanışacak ve barışacaktır; Yani ‘silm’e (barışa), teslimiyete ve selamete ulaşacaktır.

Kendisiyle barışık olan, hiç kuşkunuz olmasın, Hakikat’le barışık olur. Kendisiyle kavgalı olan ise, başta Allah olmak üzere, hakikatle, doğayla, insanlıkla kavgalı olur.

Unutmayalım ki, toplumda, ülkede ve dünyada barış istemenin ön koşulu; önce kendimizle, akraba ve yakın çevremizle, iş hayatımızdaki arkadaşlarımızla, bizim gibi düşünmeseler de ve bizim gibi inanmasalar da birlikte yaşadığımız toplum kesimleriyle barışık olabilmektir.

Sırf bizim gibi düşünmüyor diye, bizim gibi inanmıyor diye, bizim gibi giyinmiyor veya bizim gibi yiyip-içmiyor diye bu toprakların çocuklarının bir kısmına dargın olmak, onları bir kaşık suda boğmayı düşünmek SONRA DA kalkıp barışı savunmak ikiyüzlülük ve riyakarlıktan başka bir şey değildir…kendi insanlarının bir kısmını öcü gibi görenlerin, yeme-içmelerine veya giyim tarzlarına tahammül edemeyenlerin dünya barışını istemeleri kadar abes bir şey olamaz.

Ramazan, yıllık ruh bakımıdır’ dedik. Bakınız orucu emreden ayet; oruçtaki amacı nasıl açıklıyor: yani niçin oruç tutmalıyız sorusunun cevabı bu ayette veriliyor:

Şemseddin Şami, Kamus-ı Türkî'sinin "oruç" maddesinde şu malumatı verir: "Farsça ruze'den gelir. Türklerin 'r' ve 'le' ile başlayan kelimeleri olmadığından, böylelerinin başına daima kelimenin harekesiyle müteharrik bir hemze ilave etmeleriyle uruze ve badehu oruç olmuştur. (Urus, Iramazan gibi)"

Oruç kelimesinin kökenine ilişkin bu malumattan yola çıkarak, eski Türkler'de orucun olmadığını, bu ibadetin İslamiyet yoluyla önce Farslar'a sonra da Türkler'e geçtiğini söyleyebiliriz.

Oruç, Kur'an lisanındaki savm'ın karşılığıdır. Savm, en büyük Arap dil ansiklopedilerinin verdiği bilgiye göre terk ve 'direnç' manasıyla sabır anlamlarına gelmektedir.

Savm'ın kök anlamlarından yola çıkarak, orucun 'tutmak' ve 'bırakmak' gibi birbirine zıt iki anlamı birden taşıyan bir ibadet olduğunu kolayca anlayabiliriz. Orucun amacı da, bu anlamın insan hayatında aktif hale gelmesini sağlamaktır: 'tutmaya değer olanları tutmak' ve 'bırakılması gerekli ve yararlı olanları bırakmak'.

Orucu emreden Kur'an ayetinin, bu emrin gerekçesi olan şu hitapla bitmesi, yukarıdaki sonuçla bire bir örtüşmektedir: "leallekum tettukûn: umulur ki sakınır/korunursunuz."

Sonuçta, yalnızca 'sakınanlar korunurlar'. Ancak 'terketmeyi' bilenler 'direnebilirler'. Kalıcı ve iyi birşeyler 'tutmak' için, geçici ve kötü şeyleri 'bırakmak' şarttır. Bazen 'tutabileceğiniz' şeylerin sayısı, 'bırakabileceğiniz' şeylerle orantılıdır.

Ya da, bu tesbitleri şöyle de dile getirmek mümkündür: Terketmeden elde etmeyi istemek, bedel ödemeden kazanmakla aynı anlamı taşır.

Ramazanı Dolu Dolu Yaşamaya Ruhen Ve Kalben Niyet Etmek gerekir.

Mümin niyetli bir Ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kast ediyoruz. Hz. Peygamber; “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır” buyurmaktadır[3][3].

O halde amelin gerçek değeri amel edenin niyetinde gizlidir. Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.[4][4]

İnsanlar, niyetlerini her zaman “Allah için olma” ya odaklayabilseler, hesapsız sevap kazanırlar. Niyet, sahte ile gerçeği birbirinden ayıran mihenktir. İnsanın değeri gönlündeki niyetinde gizlidir. Yani niyet insanın asli değeridir.

İnsan, Allah için yaptığı mubah olan işlerden, yani normalde sevabı da günahı da olmayan gündelik meşgalelerden bile sevap alabilir. Örneğin niyeti namaz kılmak olan bir müminin camiye giderken attığı her adım kendisi için sevaptır. Diğer bir ifade ile insan sevaplara ancak iman, arzu ve niyetle sahip olabilir. Niyetle azlar çok, çoklar sonsuz olur. Allah’ın sonsuz nimetlerine karşı amelle değil niyetle şükredilebilir.

Belirtmeye çalıştığımız bu şuur, hayatın bütün olgularında ve özellikle Ramazanda bize hakim olmalıdır.

Hz Peygamber:“Niyet ederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları affolunur”[5][5] müjdesini vermektedir. Bu müjde ancak niyet ile gerçekleşir. Oruçlu kimse oruca niyet ettiği gibi bu oruçla Allah’ın rızasını, rahmet ve mağfiretini de dilemelidir.

O halde Ramazanda niyetlerimizi sağlam tutmalıyız ki adetlerimiz ibadetlere dönüşsün. Ziyafetlerimiz, ziyaretlerimiz ibadet olsun. Dolayısıyla Allah için almalı, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için okumalı, Allah için kılmalı...kısaca her şeyde Allah rızası gözetilmelidir. Mahşerde insanların pişmanlık duyacağı hususlardan birisi de niyetsiz yaşamak olacaktır. Bütün bir hayatı ibadete çevirmek mümkün iken bu fırsatı kaçırmak büyük bir zarardır. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getiremeyişimizin arasında en kolay hayırları bile kaçırışımıza yanacağız, keşke diyeceğiz. Öyleyse bu duruma düşmemek için şimdiden dünya hayatımızı hakkıyla değerlendirmeye çalışalım.

Bilgiyi İmanlaştırmak

Bilgi başka, iman başka, bilgiyi imanlaştırmak ise bambaşkadır. Doğru bilgilere inanmamız gerekir. Çok bilmek, çok okumak kâmil bir iman için yeterli bir alt yapı değildir. Esas olan kişinin bildiklerine inanmasıdır. İnsan bilgisi ölçüsünde değil, inancı ölçüsünde amel yapar.

İnsan bildiklerini değil, inandıklarını yaşar. Diğer bir ifadeyle kafasındakini değil, kalbindekini yapar. Bizler kafamızdaki dini bilgileri kalbimize indirebilirsek, ancak o zaman onları yaşayabiliriz. İşte bilginin imanlaşması bu demektir. Bu gün salt bilgiden ziyade kuvvetli imana ihtiyacımız vardır. Şeytanların zincire vurulduğu Ramazan Ayında her mümin sahip olduğu İslamî ve doğru bilgileri kalbine indirip onları hayata geçirmelidir. Ramazanlar bunun için önemli fırsatlardır.

Ramazan Ayı Kur’an Ayıdır.

Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazana “Kur’an ayı” da denilmektedir. Çünkü Allah’ın insanlığa son mesaj olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim Hz Peygambere bu ayda inmeye başlamıştır. Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır...” (Bakara, 2/185).

Vahiy Meleği Cebrail(a.s), her yıl Ramazan ayında Sevgili Peygamberimizle buluşur, karşılıklı olarak birbirlerine Kur’an okurlardı. Ramazanda camilerimizde ve evlerimizde okunan mukabele ve Kur’an hatimleri Cebrail ile Peygamberimiz arasında yapılan mukabele uygulamasının bir devamıdır.

Ramazan Gecelerinin İhyası Ve Teravih Namazı

Ramazan ayı, Allah’ın kullarına lütfettiği çok mübarek bir aydır. Fakat asıl olan bu kıymetli zaman dilimini gereği gibi ihya etmektir.

Ramazan gecelerinin ihyasıyla ilgili olarak rivayet edilen şu hadis-i şerif dikkat çekicidir:

“Kim Ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Ramazanı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır”[6][6].

Hz. Aişe, Hz.Ali, Hz. Zeynep ve Ebû Hureyre gibi sahabe, Hz. Peygamber’in Ramazan gecelerini ibadetle geçirdiğini özellikle son on gününe çok önem verdiğini bildirmektedirler.

Görüldüğü gibi Ramazan gecelerini ihya etmek, son derece önemlidir. Ancak gecenin ihyasından maksat; sadece teravih namazı kılmak değildir. Başka hayırlı ve güzel ameller de yapılmalıdır. Kur’an okumak, zikir ve tefekkürle meşgul olmak, Hz. Peygamberin hayatını okumak, ilimle meşgul olmak… Ramazan gecelerinde yapılması gereken işlerden olmalıdır.

Oruç tutan kişinin, Ramazan gecelerini, gündüzleri tuttuğu orucun sevabını yok edici davranışlardan uzak olarak geçirmesi de, ihya anlamı taşımaktadır. Bu itibarla insan, Ramazanda her bakımdan kendini hesaba çekmeli, kazandığı güzellikleri korumalı, işlediği günahlardan dolayı da tevbe etmelidir. Deyim yerinde ise yeniden doğmak için Ramazanı bir fırsat bilmelidir.

Belirttiğimiz gibi Ramazan gecelerinin ihyasında en verimli ibadet teravih namazıdır. Hz. Peygamber bu namazı kılmış ve ashabına da kılmalarını tavsiye etmiştir.

Hz. Ömer döneminden sonra ise teravih namazı İslam’ın bir şiarı haline gelmiş ve Müslümanlar bunu devamlı kılmışlardır. Bu sebeple, mümkün olduğu kadar teravih namazını camide ve cemaatle eda ederek Ramazan gecelerini değerlendirme gayreti içinde olmalıyız. Teravih namazını kılarken de diğer namazlarda olduğu gibi usul ve erkanına riayet ederek acele etmeden kılmalıyız.

Burada bir hususu belirtmek istiyorum. Bazı kişiler, teravih namazını kılıp kahvehanelere koşmakta, sabahlara kadar buralarda boş vakit geçirmektedirler. Bu ise son derece yanlış olup ibadet ve taatla, aile yuvalarında huzur ve saadet içerisinde geçirilmesi gereken an ve saatlerin heba edilmesinden, boşa harcanmasından başka bir şey değildir.

Ramazan Ve Kadir Gecesi

Ramazan günlerinin en önemli olayı Kadir Gecesi olduğu için onun hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Kadir Gecesi, gecelerin en feyizlisi ve bereketlisidir. Bu gece çok şerefli ve müstesnâ bir gecedir. Kur'an-ı Kerim'de müstakil bir sûre ile şerefi yükseltilmiş, Kur’an’ın 97. sûresi olan “Kadir sûresi” buna tahsis edilmiştir. Bu sûrede gece ile ilgili olarak şöyle buyurulur:

“Doğrusu biz Kur'an-ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır, melekler ve ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” ( Kadir, 97/1-5.)

Kadir gecesi, Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı bir gecedir. İşte Kur'an-ı Kerim gibi insanlık için bir hidayet rehberi olan kitabın, böyle bir gecede inmesi, ona müstesna bir şeref kazandırmıştır.

Bin aydan hayırlı olan bu geceyi ihya etmek, insan için ne büyük bir mazhariyettir, ne büyük mutluluktur.

Öyleyse Kur’an-ı Kerîm'in inmeye başladığı böyle mübarek bir gecede yapacağımız ibadetlerden birisi de Kur’an okumak ve anlamı üzerinde düşünmektir.

Kadir gecesinin Ramazanın hangi gecesi olduğu konusunda bir çok görüş ileri sürülmüştür. Alimlerin çoğunluğunun görüşü, Ramazanın yirmi yedinci gecesi olduğu şeklindedir.

Hz. Peygamber: “Siz Kadir gecesini Ramazanın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” buyurulmuştur.[7][7] Başka bir hadisinde de,…

“Kim kadir gecesini ararsa onu (Ramazanın) son yedi günü içerisinde arasın” buyurulmaktadır.[8][8]

Kadir gecesinin, senenin herhangi bir gecesi olabileceği de rivayet edilmiştir. Ebu Hanife bu görüştedir. Buna göre senenin her gecesi Kadir gecesi olarak değerlendirilmelidir.

O halde gecelerimizi özellikle Ramazan gecelerini iyi değerlendirmek gerekir. Her gün akşam ve yatsı namazını camide cemaatle kılan kişi, o geceyi ihya etmiş demektir. Kim bilir o gece belki de Kadir gecesidir. Sabah namazını camide kılmak da geceyi ihya etmek noktasında çok önemlidir.

Kadir gecesinin öyle bir anı vardır ki, o anda yapılan ibadet ve dualar kabul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tevbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Bunu yapamayanlar, en azından yatsı ve teravih namazlarından sonra bir miktar dua etmelidirler.

Özellikle bu gecede Allah tevbelerimizi kabul eder. Bu itibarla çokça tevbe ve istiğfar edelim.

Ramazan ve Sosyal Yardımlaşma Sosyal Yardımlaşma

Kur’an ve Sünnetin önem verdiği bir konudur.

“Komşusu aç iken, müminin tok dolaşması yakışık almaz”[9][9] anlamındaki hadis, sosyal dayanışma duygusunu en çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir. Diğer taraftan bu konuda ilgisiz kalan müminler uyarılmaktadır.

Küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak her olgun ve imkanı olan müminin temel görevlerinden biridir, iman olgunluğunun alametidir. Bu itibarla Hz.Peygamberin buyurduğu,

“Bir mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle halkı Allah’ın korumasından çıkar”[10][10] anlamındaki hadis, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.

İşte Ramazan, yardımlaşmanın dayanışmanın, yaraları sarmanın, ihtiyaç içerisinde olanların dertleri ile dertlenmenin zirveye çıktığı bir aydır.

Oruç, fakirlere karşı yardım duygusunu geliştirir. Ramazan ayı boyunca aç ve susuz kalan insan, yüce Allah'ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin kadrini bilir, O'na şükreder, açlığın ne demek olduğunu anlamak suretiyle de bunu devamlı tadan fakirlere yardım ellerini uzatır.

Dolayısıyla mümin, imanından kaynaklanan hassasiyet ile çevresinde ihtiyaç sahiplerini araştırıp onların dertlerine derman olmaya çalışmalıdır.

Şu gerçeği hiçbir zaman unutmamamız gerekir ki, mal da mülk de Allah’ındır. Allah kullarını bunlarla imtihan eder.

Ramazan Oruç Ayıdır

Ramazan, öncelikle oruç gibi türlü hikmetlerle dolu bir kulluk görevinin yerine getirildiği, her türlü hayır, rahmet ve bereketi kendisinde barındıran bir aydır. Dolayısıyla Ramazan ayının en önemli özelliği oruç ibadetinin bu aya tahsis edilmesidir. Bundan dolayı Ramazan ayına “Şehr-i Siyam” denilmiştir.

Ramazan orucu, hicretin ikinci yılı içinde Şaban ayında farz kılınmıştır. Orucun farz olduğu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur’an-ı Kerimde,

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” buyurulmuştur (Bakara, 2/183).

Orucun Mahiyeti

Oruç Arapça’da “savm” kelimesiyle ifade edilir. Savm sözlükte nefsi tutmak ve engellemek anlamındadır.

İslam dininde oruç, sabahın başlangıcı sayılan ikinci fecirden (tan yerinin ağarmasından) başlayarak güneşin batışına kadarki sürede başka bir deyişle imsaktan iftara kadar ibadet niyetiyle yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden nefsi uzak tutmaktır.

Oruç, ibadetleri değerli kılan ihlas özelliğini en çok yansıtan bir ibadettir. Çünkü, bir kışının oruçlu olup olmadığını ancak Allah ile kendisi bilir. Oruç, Yaratıcı ile kul arasındaki sevginin doruğa ulaştığı, her türlü gösteriş ve riyanın en az karıştığı kalbi bir ibadettir. Çünkü kul, oruçta Rabbi ile başbaşadır. Nitekim Yüce Allah bir hadisi kudsîde:

“Oruç doğrudan doğruya benim için yapılmış bir ibadettir. Onun (sayısız) karşılığını da doğrudan doğruya ben vereceğim” buyurmaktadır.[11][11]

Bu itibarla oruç, ibadetlerin en büyüğüdür. İnsanları Miraca yükselten bir Burak’tır. İnsanların nefis ve arzularıyla yaptıkları savaştır.

Oruçtan beklenen amacın gerçekleşmesi için dikkat edilmesi gereken şeyler vardır. Kamil anlamda oruç bütün organların iştirakiyle gerçekleşir. Şöyle ki: Oruç tutan kişi mideyi yemek içmekten koruduğu gibi, dili de yalandan, gıybetten, kötü ve boş sözden uzak tutmalıdır. Göz harama bakmamalı, kusur aramamalıdır. Kulak gıybet, dedikodu ve boş sözler dinlememelidir. Gönül güzel şeyler düşünmelidir. Bilinmelidir ki, organları orucu iştirak etmeyi başaramayan kişi şeklen oruç tutmuşsa da, oruçtan beklenen gayeye bütünüyle ulaşamamış demektir. Hz Peygamberin,“Nice oruç tutanlar vardır ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur” hadisi bu gerçeği vurgulamaktadır. [12][12]

Orucun Sağladığı Bazı Maddi Ve Manevi Yararlar

Allah'ın emir ve yasakları kulların iyiliği içindir. Yasaklanan şeylerde büyük zararlar, yapılması istenilen şeylerde de maddî ve manevî sayılamayacak kadar yararlar bulunmaktadır.

Oruç, sırf Allah’ın emri olduğu için tutulan bir ibadet olmakla birlikte fert ve topluma yönelik pek çok faydası da olan bir ibadettir. Orucu, Allah’ın bir emri olarak tutarken bu yararları da göz önünde bulundurmak durumundayız. Orucun başlıca yararları şunlardır:

Oruç Kişiyi Şükre Yöneltir: İnsan, kendisine verilen nimetlere karşı şükretmekle yükümlüdür. Şükür ise ancak, nimetin kıymetini takdir etmek, nimeti doğrudan doğruya Allah’tan bilmek ve nimete ihtiyaç hissetmekle mümkündür. Ramazan dışında insan, gerçek açlığı tam olarak hissetmediği için nimetlerin değerini tam olarak takdir edemeyebilir. Ramazan ayında kişi, oruç sayesinde nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu kavrar ve gerçek görevi olan şükre yönelir.

Oruç Kötülüklerden Korur: Orucun bir özelliği de oruçluyu kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur.

Hz Peygamber (a.s.) bu hususu şöyle dile getirmiştir:

“Oruç bir kalkandır. O halde oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisiyle çekişip kavga etmek isteyen kişiye ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin...”[13][13]

“Oruç bir kalkandır” ifadesiyle orucun ,oruçluya melek özelliği kazandıracağı ve böylece onu kötülüklerden koruyacağı belirtilmiştir.

Oruç Nefsi Terbiye Eder, Ruhu Olgunlaştırır: İnsan yeryüzünün halifesi olarak yaratılmış harika bir varlıktır. Bedenle ruh gibi iki farklı unsur insanda iç içedir. İnsanın mutluluğu bu farklı unsurların dengede tutulmasına bağlıdır. Maddi yapı, ruhi ve manevi güçlere baskın çıkma eğilimindedir. Bu eğilim sürekli ve etkili olursa ruhun olgunlaşması ve tekamülü engellenmiş olur. O bakımdan bedenin ruha boyun eğmesi için bedenin gücünü sınırlayıp ruhun gücünü artırmak gerekir. Bunu gerçekleştirmenin en etkili yolu açlık, susuzluk, cinsel istekleri sınırlamak; kalp, zihin ve diğer organları denetim altına almaktır. İşte bütün bunlar oruç sayesinde sağlanabilir.

Oruç Sabır ve İrade Gücü Kazandırır: İnsan hayatının tatlı ve huzurlu günleri olduğu gibi, acılı ve sıkıntılı dönemleri de vardır. Çoğu kere nimet ve rahmete ulaşmanın yolu zahmet ve mihnetlere katlanmaktan geçer. Bu yönüyle sabır başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Oruçlu olduğu için sahip olduğu şeylere el sürmeyen kişi, iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak eğitmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur. Böyle bir insan acılı ve sıkıntılı durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını koruyabilir. Bu sebeple oruç, insana ileride karşılaşabileceği güçlüklere karşı hazırlık eğitimi yaptırır.

İnsan fıtratı, başkaldıran bir yapıya sahip olduğu için çoğu zaman aşırılıklar gösterir. Onun aşırılıklarını bastırmak için iradeyi güçlendiren ruhu arındıran oruca mutlaka ihtiyaç vardır.

Oruç Ahlakı Güzelleştirir: Oruç insana iyi huylar kazandıran köklü bir irade terbiyesi ve ahlak eğitimidir. Bir hadis-i Şerifte şöyle buyrulmaktadır:

“Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah, onun yemesini-içmesini bırakmasına hiç değer vermez”[14][14] anlamındaki hadis, orucun hedefinin kötü huylardan uzak kalmak olduğunu açıkça göstermektedir.

Oruç kötü alışkanlıklardan kurtulmak ve iyi alışkanlıklar kazanmak için çok önemli bir fırsattır. Alışkanlıkların insan hayatı üzerinde büyük bir etkisi vardır. Kötü alışkanlıklara müptelâ olan, onların etkisinden kurtulmak için çok kuvvetli bir iradeye sahip olmalıdır.

Şeytanın insanları kötü alışkanlıklara çekmek için en çok kullandığı iki yol mide ve şehvettir. Oruçla bu tehlikenin önüne geçilmiş olur. Dolayısıyla Allah rızası için tutulan oruç, insanı günahlardan uzaklaştırdığı gibi, gönüllerde güzel duyguların yeşermesine de vesile olur.

Oruç Sağlığı Korur: Bugün orucun insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri tüm dünyada bilinen ve kabul edilen bir gerçektir Orucun sağlığa ilişkin yararları tıp uzmanlarınca ortaya konulmaktadır. İnsan vücudunun bütün gün çalışarak yorulan uzuvları, uyku ve istirahat ile dinlendiği gibi, bir yıl boyunca durmadan çalışan vücut makinesi adeta Ramazan ayında dinlenmeye ve bakıma alınmış gibi olur. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi ve daha sonra görevlerini daha iyi yapabilmesi için verilmiş iyi bir mola, iyi bir perhiz niteliğindedir. Bir çok hastalıkların tedavisinde doktorların perhiz ve diyet tavsiye etmeleri de bunu te’yid etmektedir. Burada Hz. Peygamberin konuya ilişkin bir hadisini belirtmek gerekir:

“Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız”.[15][15]

Sonuç:

Müminlere bir ikram olarak sunulan Ramazan ayı; ibadet, tevbe, dua, zikir, arınma, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayıdır.

Ramazanda orucu bozacak maddi şeylerden kaçınmak ne kadar önemli ise, onun manasını bozan, sevabını götüren İslâm adabına aykırı davranışlardan sakınmak da önemlidir.

Öyleyse, her türlü hayrı, rahmeti, bereketi ve daha nice güzellikleri bünyesinde barındıran Ramazan ayını gereği gibi değerlendirelim. Oruçlarımızı Allah’ın emrine uygun olarak her türlü haram ve kötü davranışlardan sakınarak, bütün uzuvlarımızla tutalım. Tuttuğumuz oruca zarar verici her türlü olumsuz söz, fiil ve davranışlardan uzak duralım. Bu ayı fırsat bilip kendimizi gelecek yıllara ve âhiret hayatına manen hazırlayalım. Belki bir sene sonraki Ramazan ayına yetişilemeyebiliriz. Bunun idraki içinde olalım.

Mehmet GÜMÜŞ

Kaynakça______________________

[1][1] İbn Mâce, Savm, 21

Ahmed b. Hanbel ,, II, 33.

[2][2] Buhari, Bed’ü’l-Vahy 1, I, 2.; Müslim, İmare 155, II,1516.

[3] [3] Kenzu’l- Ummal, Beyrut 1985, III, 419,-425.

[4][4] Buhari, [1][1] Buharî, İman,37, I,14; Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 13. II,523; Nesâi, Kıyamu’l-Leyl,3, III,201. Savm, 6, II, 228.

[5] [5] Ahmed b. Hanbel , I, 55.

[6][6] Ahmed b. Hanbel ,, II, 33.

[7][7]….. [15][15] Hadisler.

Bu haber 2266 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
    Ramazan bayramına doğru09 Nisan 2024

Sponsor Alanı

Sponsor Alanı

 

ANKET

ANAMUR OKULLARINDA SERBEST KIYAFET UYGULANSIN MI?




Tüm Anketler

0cak - 2012 / Her Hakkı Saklıdır / Kaynak gösterilip, sitemizin ilgili sayfasına link verilerek alıntı yapılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir-Site ticari olmayıp, kütüre hizmet eder.
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Anamur Sedir